enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3587
EURO
34,8565
ALTIN
2.383,71
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Hafif Yağmurlu
18°C
Kocaeli
18°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
26°C

Çin Virüsü mü Türk Virüsü mü Daha Tehlikeli?

29.08.2020
A+
A-

Kriz süreçleri bir toplumun ne kadar sağlam bir yapıya sahip olduğunun ortaya konması bağlamında iyi bir göstergedir. Böyle durumlarda kenetlenmeyi bilen toplumlar, daha kolay bir şekilde krizi yönetir ve daha az bir zararla süreci tamamlarlar. Bu şartlarda mevcut sorunlar bir kenara bırakılır ve el birliği ile mücadele edilir.

Türkiye deprem, sel, çığ, yaygın hastalık gibi durumlarda hep bir olmayı başarmıştır. Kişisel çıkarlar ve görüş farklılıkları bir tarafa bırakılmış ve soruna yoğunlaşılmıştır.
Bu durumu yaşanan onca felakette gözlemlemek mümkündür. Depremlerden sonra insanımızın nasıl yardımlaştığını sık sık görmek durumunda kaldık. Önlem alma konusunda ne kadar yetersizsek, felaket sonrası dayanışmada da o denli güçlüyüz.

Koronavirüs felaketi karşısında iyi bir toplumsal dayanışma örneği sergilenmektedir. Sert bir şekilde yürüyen siyasi ortam birden bire yumuşadı. İstisnai bazı çıkışları dikkate almazsak, gerek iktidar gerekse muhalefet yapıcı bir süreç yürütmektedir. Bundan dolayı siyasi partilerimizi tebrik etmemiz gerekiyor.

Bakanlarımız sağlam bir performans ortaya koydular. Siyasi saiklerle değil, sorun odaklı bir çalışma ortaya kondu. Oluşturulan Bilim Kurulu, siyasi bir yapı olarak değil, uzmanlık temeline göre oluşturuldu. Bilim Kurulunun ortaya koyduğu önlemlere dönük siyasi iktidar, karşı duruş sağlamadı. Ne isteniyorsa, o yapıldı.

Gerek Bakan gerekse Bilim Kurulu üyeleri sık sık basın organlarında konuyla ilgili kamuoyunu bilgilendirme yoluna gittiler. Böylece yanlış odakların yönlendirme ve korkutma politikaları etkisizleşti.

Bugün biz hasta olanların dini, mezhebi, meşrebi veya etnik kökeniyle ilgilenmiyoruz. Kaybettiğimiz bütün canlar için aynı derecede canımız yanıyor.
Komşumuzun kim olduğuna bakmadan, ihtiyacını gidermeye çalışmakta olan bir aile haline geldik. Gerek devlet organları gerekse STK ve siyasi partiler kriz masası oluşturarak, ihtiyaç sahiplerine yardıma koşuyor.

Devlet, milletine güven veriyor. Hemen bütün kesimlere dönük ciddi ekonomik tedbirler alıyor. Geçenlerde fikirlerine değer verdiğim bir arkadaş, 20 yıl öncesi ile bugünün ana gündem maddelerinin aynı olduğunu söyledi. Bunlar af, deprem ve ekonomik kriz. Bu yaklaşımı ile, hala 20 yıl öncesi ile aynı noktadayız demek istedi sanırım. Ben ise cevap olarak, günümüzdeki temel sorun alanlarının aynı olduğunu lakin devletin aynı devlet olmadığını, çok yol aldığını söyledim. Evet, 20 yıl önce depremin altında kalmış ve büyük bir ekonomik kriz yaşamıştık. Dünyada bir kriz yokken, biz darmadağındık. Hâlbuki bugün devlet ve millet depremin altında kalmadığı gibi virüs belasının da altında kalmadı. 20 yıl önce deprem için toplanan yardımlarla memurların maaşı ödenebilmişti. Devlet iflasın beşiğindeydi. Hâlbuki bugün, deprem ve salgın sonrasında muazzam bir performans sergilemekte ve vatandaşlarının mağdur olmaması için muazzam kaynakları aktarmaktadır. Düşük geliri olan ailelere yardımdan, en alt düzeyde maaş alan emeklilere zamma kadar.

Bu koşullarda ciddi sayıda öğretmen ve sağlık personeli ataması yapılabilmektedir. Sağlık çalışanlarını kuru alkışla geçiştirmemekte ve onların ekonomik koşullarını düzeltecek adımlar atmaktadır. Dünyanın geri kalanı ile kıyaslandığı zaman çok iyi durumdayız.

Eskiden felaket dönemlerinde imkânı olanlar, ülkeden kaçmaya çalışırdı. Şimdi ise güvenli liman olarak görülen ülkemize gelen gelene. Devlet ülkesine gelmek isteyen vatandaşları için dünyanın en uç noktasına varıncaya kadar uçak kaldırmakta ve konforlu bir şekilde karantina süreci boyunca misafir etmektedir.

Bir hafta içerisinde bütün eğitim sistemini, uzaktan eğitim ile devam ettirebilecek muazzam bir hazırlık ve alt yapı çalışması yapılmış.
Bütün bu güzellikler, toplumun tamamının katkısı ile gerçekleşmektedir. Bu başarıdan dolayı kendimizden ve ülkemizden gurur duymak hepimizin hakkıdır.

Lakin bu kadar güzel işlerin yanında, bazı olumsuzlukları da dillendirmek zorundayız. Bunlar küçük grupların beyhude çabası olabilir. Sinek küçüktür ama mide bulandırır babında bir durum. Birkaç örnekle durumu değerlendirelim:

1) Uzaktan eğitim sisteminde verilen derslerde başörtülü öğretmen olması dolayısıyla tepki gösteren Can Ataklı ismindeki darbesever ve din düşmanın çıkışı. Neymiş efendim, başörtülü birisi nasıl çocuklar için rol model olabilirmiş. Bir öğretmenin başörtülü olması, kötü bir görüntüymüş. Ders veren öğretmenlerin içinde başı açık olanlar da var. Biz öğretmeni giyim tarzına göre değerlendirmeye kalktığımız anda, en büyük hatayı yapmış oluyoruz. Bir başkası da çıkıp, benim çocuğuma başı açık bir öğretmen rol model olarak sunulamaz diyebilir. Bunun sonu yoktur. İnsanların görüntü ve giyim tarzına takıldığımız zaman ideolojik körlükle dışlayıcı ve baskıcı oluruz. Başı açık veya kapalı olması değil, ortaya koydukları iştir önemli olan. Bizlere yakışan bütün öğretmenlerimize saygı göstermektir. Hepsi bizim ve ellerinden öperiz.

2) Yine bu dersler esnasında gösterilen bir idam sahnesi üzerinden ciddi eleştiriler yapılmakta ve bu bahaneyle bakana saldırılmaktadır. Bakan beyin bir öğretmen olarak ortaya koyduğu onca güzel iş varken, bir olay üzerinden istifaya davet edilmesi veya hakaret edilmesi kabul edilemez. İdam sahnesinin gösterilmesi eleştirilebilir. Bunu saygıyla karşılarım. Fakat bu sahnelerin gösterilmesine karşı çıkanların, bu sahneye sebep olanları lanetlemesi şartı ile. 20 yıl boyunca bir bayram olarak kutlanmış olan darbeyi eleştirmeden, bu sahnenin eleştirilmesi bana samimi gelmedi. Sosyal medyadan, bu olay gerekçe gösterilerek, siyasal iktidara ve ideolojisine yapılan hakaretleri de sakıncalı görüyorum. Bu kişilerin en azından bir bölümünün, herhangi bir darbeyi eleştirdikleri bir yana, darbeyi dört gözle beklediklerini biliyorum.

3) Yine bu dersler esnasında Yunus Emre’nin bir ilahisinin okunmasından da rahatsız olmuş olanlar var. Yunus Emre, bu toplumun ortak vicdanı ve sevgi adamı değil mi? Ne zamandan beri bizler bu gönül adamlarına düşman olduk? Yunus Emre’yi tehdit olarak gören kafalar, hala çatışma peşindeler.

4) Yok efendim kaç bin din adamı bir doktor etmez tarzı ayrıştırıcı ve aptalca söylemlerle din adamlarını küçümseyen aşağılık yaratıkları da gördük. Herkesin yeri ayrı. Dinsiz bir toplum olmaz. 100 bin marangoz da bir doktor etmez mi? Onlar da hastalığı tedavi edemiyorlar diye anlamsız mılar? Mobilya alacağınız zaman da doktora mı gidiyorsunuz? Bütün meslekler kıymetlidir. Yüz bin diş doktoru, bir virüs uzmanı etmez mi diyeceğiz? Dişiniz ağrıdığında herhalde virüs uzmanına gitmiyorsunuzdur. Mesleğinde çok başarılı ama yönetici olarak felaket diyebileceğimiz doktorlar da mevcut değil mi? Veya benim gibi sosyal bilimciler sizin kafanıza göre neye yarar? İtalya kırılıp dökülürken kimse papazlara saldırmazken, siz neden her fırsatta dine ve din adamlarına saldırırsınız? Dinsiz olmak sizin tercihiniz olabilir. Bu kimseyi ilgilendirmez ama benim inancıma ve din adamlarıma saldırma hakkını kendinde nasıl görürsün? Birileri de çıkıp, binlerce, belki milyonlarca heykel yapıldı, hangisi bir doktor eder derse ne diyeceksiniz?

5) Karantina sürecindeki umreciler üzerinden İslam’a saldıranlar, bunun belki 20 katı fazlasının dünyanın başka bölgelerinden geldiklerini neden görmezler? Niyet kötü olunca yaklaşım böyle oluyor. Efendim neymiş, niye Araplara para yediriyormuşuz. Paris, Londra, Berlin veya başka yerlere gidip onca para harcayanları nedense kimse eleştirmiyor.

6) Yine son zamanlarda sosyal medyada çokça paylaşılan bir yazı dikkatimi çekti. 1940’da Çin’e aşı göndermişmişiz ve bunun üzerine Çin göndermiş olduğu Koronavirüs kitlerinin parasını almıyormuş. Bu kitlerin parasını Atatürk ödemişmiş. Böyle bir paylaşıma neden ihtiyaç duyarız? Kimse çıkıpta onca güzel iş yapan, tanı kiti üretip ihraç eden iktidara teşekkürü aklından geçirmezken, böyle bir bağlantı ile ne yapılmak isteniyor? Birileri bunlara Mustafa Kemal’in 1938’de ölmüş olduğunu, 1940’da ise savaş olması dolayısıyla böyle bir işlemin gerçekleştiğinin bile çok şüpheli olduğunu söylemeli. Ayrıca aşı konusunda 2. Abdülhamit’in çok gayret ettiğini de unutmamak lazım. Mustafa Kemal Paşa’nın da aşı konusuna önem verdiği bir başka gerçek. İyi niyetli bir yaklaşım, hem Abdülhamit’i hem de Mustafa Kemal’i katkıları dolayısıyla minnetle anar. Olmayan bir şey üzerinden Mustafa Kemal’i sömürmeye ve ideolojik mesajlar vermeye gerek yoktur. Nitekim Sağlık Bakanımız bu kitlerin parasının ödenmekte olduğunu belirtti. Bu paylaşımı yapanlar, gerçekte parayı hangi iktidarın ödediğini öğrendiklerine göre, bir teşekkür de iktidara etseler iyi olur. Aşı üretimine 1990’larda son verilmiş olması eleştirilebilir ve iktidardan bu konuda ciddi çalışmalar yapması talep edilebilir. Bunu yapmalıyız. Mesele üzüm yemekse, yöntem belli.
Bu kadar güzel bir ülkenin güzel insanları olarak, biraz daha hoşgörüyle hareket etmeli ve ayrıştırıcı dili bir kenara bırakmalıyız. Hepimiz aynı gemideyiz. Ülkenin kalkınması durumunda evlatlarımıza daha iyi bir gelecek sunabileceğiz. Gelin kardeş olalım.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.