enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
18°C
Kocaeli
18°C
Az Bulutlu
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Çok Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
22°C

Biz Çanakkale’de Ne Yapıyorduk ?

19.03.2021
A+
A-

“Bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise ve bu kökler kurudukça çınar nasıl kurumaya başlarsa, bir millet için de tarih odur. Tarihini bilen millet, kökü sağlam çınar gibidir. Zamanla eski âdet ve ananesini, yaşayış tarzını unutan, tarihini bilmeyen, ecdadının neler yapmış olduğundan haberi olmayan bir millet, kendini ayakta tutan köklerinden birkaçını kurutmuş demektir. Tarih okuyarak onu sulamak lâzımdır.” 
Kazım (Karabekir) Paşa

Mart ayının kesici sabah ayazı Mehmet’in yanık buğday tenini yalayıp boğaza doğru salınıyordu. Çok değil, daha iki ay önce elinden bıraktığı kazmayla küreğin hediyesi olan nasırlı elleri, G-98 tüfeğinin sabah çiği ile nemlenmiş ahşabını sımsıkı kavramıştı. Gözleri Çanakkale Boğazının açıklarında iğrenç bir canavar gibi homurdanan İngiliz ve Fransız zırhlılarındaydı. 19 Şubattan beri oralarda dolaşıyorlardı. Sanki yaralı bir aslana saldırmayı göze alamayan sırtlan sürüsü gibi, salyalarını akıtarak homurdanıyorlardı. Arada bir cesaretlerini toplayıp hücuma geçiyorlar, pençeyi yüzlerinde hissedince geri kaçışıyorlardı.

Bir an aklından yaşlı anası geçti. Vatan toprağı için sefere gideceği belli olunca, anası kendi elleriyle başına kına yakmıştı. Evlat vatana kurban olsun demekti bu. Yaşlılıktan buruşmuş, çalışmaktan çatlamış elleriyle başına kına yakarken, gözlerindeki pırıltıyı hatırladı. O bakışlar huzur ifadesiydi. “Oğluyla ordu olmuştu” işte. Sabah namazından sonra anasının sofrasına oturmuştu. Sarı kızın sütü kaynatılmış, içine yarım bazlama doğranmış ve kuru şeker pancarıyla tatlandırılmıştı sütü. Sofradan kalkıp anasının elini öptüğü anı hatırladı. Boğazına koca bir yumruk oturmuştu. Soyunun teminatı olacak oğlu Ahmet’i öptü. Babasının nereye gittiğini bilmeyen çocuk “Gelirken bana horozlu şeker al” demişti. Anasının yanında sarılamadığı eşi Fatma’ya “Allah’a emanet olun” diyebilmişti sadece. Kapıda anası ona 93 Harbinde şehit olan babasının ceketini giydirmişti. Sonra köy camisinin önünde bekleyen zabitlerin yanına kadar gururla yürümüştü.
Zırhlının top sesiyle kendine geldi.

Birazdan tarihte eşi görülmemiş vahşi isteklerle bir araya gelen emperyalist güçlerin, kuzgunların leşe dalışı gibi son deniz atakları başlayacak, Çanakkale’de Türk’ün en büyük destanlarından biri daha yazılacaktı. Yüz yıl önce 18 Mart günü, başını tescilli kan emiciler İngiliz ve Fransızların çektiği birçok uluslu İtilaf ordusu, Çanakkale Boğazındaki son kozlarını oynayacak ve Türk’ün küllerinden doğuşuna ibretle şahit olacaklardı.

Destan içinde destanlar yazılacak, Cevat Paşanın mayın gemisi Nusrat, üstüne düşeni yapacaktı. Seyit’ler 215 kilo top mermilerini sırtlayacak, Mehmet’in birisi diğerinden aldığı bir mecidiye için helallik isteyecekti. Oysa bir mecidiyeyi veren hakkını çoktan helal etmişti. Üç lise hiç mezun vermeyecek, on beşlikler için türkü yakılacaktı. Vatanın yiğit evlatları, zaten savaş başlamadan birbirlerine haklarını helal etmişlerdi. Kendi cenaze namazlarını kılarlarken “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusuna hep bir ağızdan “Helal olsun” demişlerdi. Öyle ya “Söz konusu Vatansa gerisi teferruat”tı. 18 Mart 1915’te sömürge İmparatorluklarının hafızalarına, Güney Amerika, Afrika ve Hindistan halklarının kanını emdikleri gibi, Türk’ün kanını ememeyecekleri yine kanla yazılacaktı.

Mehmet’imiz 18 Martta şehit olmayacaktı belki, düşmanın 25 Nisanda Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmasıyla başlayan kara savaşına da katılacaktı. Belki de mevzi içinde eğilmeye bile gerek duymadan, çelik mavisi gözlerini onlara dikip : “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.” diyen Tümen Komutanı Mustafa Kemal’i dinleyecekti.

Düşmanın “Hayasızca akınını”, Mustafa Kemal’in komuta ettiği birlik Conkbayırı’nda durduracak, General Harrington’un İngiliz birliklerinin saldırısı da yine Mustafa Kemal ve Anadolu’nun yiğit çocukları tarafından kesilecekti. Arkasından 1.Anafartalar, Kireçtepe ve 2.Anafartalar zaferleri gelecekti. Bütün dünyaya, kan ile bedelini ödemeden Türk toprağının alınamayacağı gösterilecekti. Belki çoğu öğrenim çağında 253.000 insanımız olmayacaktı artık. Ama düşman da bir o kadar kayıp bırakacaktı geride. 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu’ndan, 9 Ocak 1916’da Seddülbahir’den çekilip, geldikleri gibi gideceklerdi.

Çanakkale Türk Tarihinin kırılma noktalarından biridir. Çanakkale Ergenekon’dur. Mete (Bahadur) Han’ın “Toprak halkındır, hiçbir şekilde düşmana verilmez” deyişidir. Sert geçen kışlar ve kuraklık sebebiyle, Hun Hakanı Ho-han-yeh’in Çin’e vassal olmayı teklif ettiği toyda, Çi-Çi Han’ın ağabeyine karşı çıkışı, Türk esir olmaz deyip Altay eteğinde Çinlilerle vuruşarak uçmağa varışıdır. Roma sarayında bir çeşit esir olarak bulunan on üç yaşındaki Attila’nın, Roma’ya ücret karşılığı askerlik yapan Hun Boy Beğlerine nefretle bakışıdır. Türk Kağanlığının esaret zincirini kırmak için, Kürşad (Chieh-she-shuai)’ın kırk yiğitle Çin sarayını basışıdır. Alparslan’ın Malazgirt’te kefeninin üzerine zırhını takışıdır. Sultan I.Mesud ile II.Kılıçaslan’ın haçlı ordularına bürküt gibi dalışıdır. Konstantiniye önünde Fatih’dir. Barbaros Hayrettin Paşa’dır Preveze’de. Estergon’da, Kanije’de, Plevne’de kimi zaman Tiryaki Hasan Paşa kimi zaman Gazi Osman Paşa’dır. İsimler ayrıntıdır sonuçta. Çanakkale Türk’ün kırılmayı göze alan, ancak eğilmeyen boynudur. Esir olarak yaşamaktansa, ölüme gülerek koşuşudur.

İşte biz Çanakkale’de bunu yapıyorduk…

Onların uğruna ölümü göze aldıkları değerleri kaybetmememiz dileğiyle…

Ruhları şad olsun. 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.