Gönül Adamı
Ademoğluyuz bizler; bilmeye başladıktan sonra adem olduk.
Dağla-taşla, öten kuşla, çiçekle, uçan böcekle, yeryüzüyle-gökyüzüyle hem dahi türdeşimiz insan ırkıyla ünsiyet kurdukça bilmeye başladık.
“Men arefe nefsehû fekâd arefe Rabbehû” diyenler gibi nefsimizi bilmeyle kendimizi; kendimizi bilmeyle de Rabbimiz Allah’ı bilme yoluna revan olduk.
Bu yolda kimimiz bazen az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Bazen aşağıların en aşağısına indik de -af buyurun- hayvanîleştik.
Kimimiz de bazen zorluklara göğüs gerdik, usanmadık; sarp yokuşu tırmandık. Adamlaştık.
İnsanı, insanın yurdu bildik. İnsanca yaşamak için yurtlar kurduk, ocaklar açtık. Yuvalarımızda bebeler; baba oldu, anne oldu. Bir oldu, birlik oldu, dirlik oldu. Dirlik olmak zor bir işti. Lakin her zorlukla beraber bir kolaylık vardı. Ocaklardan dumanlar tüttü ve sıcacık aşlar pişti. Birlikte ağlaştık, birlikte paylaştık ve birlikte sevinip, sağlamlaştık.
Sağlamlaşmayanlar veya sağlamlaşamayanlar ise yurtluk sevdası yerine bencillik hevasına kapılanlardı. Çünkü insan, her daim insanın, yurdu olamadı. Çoğu kez insan, insanın kurdu oldu. İnsanlık ağacına kurtlar dadandı. Koca ağaçlar çürüdü, bir bir devrildi. Tüten ocaklar söndü, kurulan yurtlar çörçöp oldu, viraneye döndü. Birlik bozulunca meydanlar hiziplere kaldı. Hizipler ise ateşlerde yandı. Irak yandı, Suriye yandı. Libya yandı. Yakanlar da yanacak, elbette. Kimi şimdi kimi ahirette…
Alemlerin Rabbi, “dünyaya(arza) iyiler(salihler) varis olacak” dedi. Veraset ilamı apaçık, besbelli.
İyi olmak gerekli. İyilerden olmak, iyilerle hemhal olmak gerekli. Temiz suya girip, dışımızı tertemiz yapmak; temiz suyu içip, içimizi tertemiz yapmak, gerekli.
İlam besbelli. İyileri seven Rabbimiz, yalnızca iyilerin varis olacağı bir dünyayı murat ediyor. O muradını yerine getirecek olan mutlak güç sahibi değil mi? Hükümdarlık koltuğunun yegane sahibi Rabbimiz değil mi? Yoksa Rabbe meydan okuyan başka hüküm sahipleri mi var..
“Bilgiyi yöneten arzı yönetir” diyenler, var. Arzın halifesi insan; evet, bilgiyle var olacak, kim bilir belki bilgiyle de yok olacak. Acaba bu yönetilecek dünya, nedir, nerededir? Habillerin dünyası mı Kabillerin dünyası mı?
“Kabiller bitmez” diyerek, “beyhûde çabalar içerisinde olmayın” diyen meyuslar, var. Onlara inat, Habillerin davasını güden bir damar hep olacak. Bu damar yese düşüp meyûs olmayacak kadar kendini bilen bir damar. Dostlar! Bunlar, Rabbini bilen ve Rabbiyle elele yürüyen bir topluluk. Bu topluluğun bir de büyük sırrı var.
Düşeni elinden tutan, yetime-öksüze kol-kanat açan, derde derman olan; zifiri karanlıklara ışık saçanların sırrı ne ola ki…
Nurun ala nur da ne ola ki. Kendi ilmiyle Rabbi’nin ilmini bir eyleyerek medeniyetler kuranların, cennetleri inşaa edenlerin sırrı ne ola ki…
“Gönülden gönüle bir yol var”, derler. Ancak o yolda yürüyenler, birbirlerini tanırlar. Bu tanıdıklar, gönül adamlarından başka kim ola ki…
Gönül mabetinin muhabbet mimarlarına selam olsun. Muhabbet ehlinin sevgi asasının yaramayacağı denizler var mı ki…
Rahman’ın sevgi dolu kullarının gönüllerinden öyle aşkın pınarlar akıyor ki arzın tüm kinini, kirini, pasağını, irinini temizleyecek, büyük bir kaynağa sahip.
Aklın nuruyla gönlün nurunun bir araya geleceği günler, çok yakın.
Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın. Sırrımızı gönül adamları tutacak. Kabe’yi imar edenlerin sevgisi, selam olsun; selamı, sır olsun, sur olsun, kale olsun da o sağlam kalenin içindeki gönül kabeleri hiç yıkılmasın…
Gönül ve adam. Birbirlerine, ne de yakışıyorlar. Adamlık ağacının gönül köküne su vermek; zor iş olmasa gerek. Adamlık denizine akan tertemiz gönül ırmakları hiç bitmeyecek.
Onlar, yılmadan, yorulmadan hep aklın ışığıyla; hakkın aşkıyla çalışacaklar. Yarına ulaşacak gönül adamlarına selam olsun, yarına varis olacak gönül adamlarına selam olsun…
Ne güzel anlatılmış gönül adamı. Kaleminize,yüreğinize sağlık…