enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2607
EURO
34,6753
ALTIN
2.403,12
BIST
10.336,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
22°C
Kocaeli
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Hafif Yağmurlu
17°C
Cuma Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C

Yusuf’un Rüyası mı Kabil’in Duası mı Ey Talib!

29.01.2021
A+
A-

Uçup giden bir kuş gördüm, gök kubbenin gök mavisinde. Önce kuş uçuşuyla baktım, sonra bakışlarımı kuş yaptım; her ne yaptımsa kuş döndü yüzünü, yüzüme. Bir de cik cik, gak gak, hüd hüd deyince; sesimi duydu ve geldi, yanıma. Geldi ve elimdekine nazar eyledi. Pencerenin önüne ıslattığım ekmeği ona didikledim. Gözlerime bakmadı, belki açlığındandı, bu nezaketsizliği. Aceleyle, yerken önündeki ekmeği, davetsiz bir kuş daha geldi, yanına. Belli ki o da açtı. Davetsiz kuş, ne bana baktı ne hemcinsine. Kafası emme basma tulumba gibiydi: İndi, bir ekmeğe daldı; kalktı, gözleri etraftaydı. Ekmek çoktu, penceremin önünde. İkisine değil elli ikisine yetecek kadar ekmek var iken, bağırdılar ve benim huzurumu bozdular. Biri diğerini kovarken, öteki keçi gibi ayak diretiyordu. Neyi kıskandılar, bilmem. Beni mi kıskandılar, ekmeği mi kıskandılar anlamadım önce. Güçlü olanın, zayıfı ekmekten uzaklaştırdığını görünce; huzurum iyice bozuldu. Ekmeği kıskanmışlardı.

Onlara, pencereden seslendim: “Biraz edep dedim” ve ekledim: ‘‘Ekmek yüzünden kavga edilir mi hiç, bakın insanlara, kuş beyinliler bakın da insana biraz edeb öğrenin.’’ Ekmeği kıskanmayan, elindekini-avcundakini paylaşan; ekmek için can yakmayan, ekmeği can, canı ekmek sanmayan insanları görünce kuşlar, hep birlikte: “Büyüksün insan” dediler ve ona secde ettiler.

Kuşun beyni kıskanmasına engel olamıyor da ya senin beynin ey Kıskanç!” nidasını işittim, birden ve irkildim. Dışarı çıktım. Aklım önde, kalbim peşinde yapayalnız meleklerimle birlikte yürüdüm. Meleklerim, gelincikleriyle çil çil olmuş yeşil yüzlü bir köye yaklaştığımızı haber verdiler.

Kafası önde iki ak koyun yürürken aheste aheste, meledim; kafalarını kaldırsınlar diye. Kafalarını kaldırdılar ve gözümün içine baktılar. Empati yapayım, koyun gibi gözlerinin içine bakayım dedim, beceremedim. Olmadı. Elimdekini havaya kaldırdım, son bir umutla. Bir kavala baktılar bir de bana, sonra arkalarını dönüp sallanan kuyruklarıyla caka sattılar. ‘‘Al yansın nefesim’’ dedim, kavala üfledim; öyle üflemişim ki kaval veryansın etti. O yanık ses koyunlarla benim aramda bir lisan oldu. Ben konuştum, onlar dinledi; onlar sustu, ben dinledim. Koyunlar hallerinden memnun, yeşilliklerinden memnun iken uzaktan bir karartı gözüktü. Gölgeydi, diye düşündüm önce ve etrafta gölgenin sahibine bakındım. Sonra, fark ettim ki; yürüyor kara koyunun biri, gölge gibi. Ak koyunlar, kara koyunu görünce, kavalın sesini bıraktılar. Kara koyun ağzına bir lokma dahi almadan, kafasının üstüne kafayı çaktılar. Kavala mı kıskandılar diye düşündüm önce, yanıldığımı anladım kara koyunun ağzındaki yeşilliği görünce.

Onlara kavalla seslendim: “Biraz edep” dedim ve ekledim: “Yeşillik yüzünden kavga edilir mi hiç bakın insanlara, koyun kafalılar bakın da insana biraz edep öğrenin. “Buğdayı paylaşan, suyu bölüşen, tarla yüzünden can yakmayan, canı âlem bilen, âlemi can gören insanları görünce koyunlar, hep birlikte “yücesin insan” dediler ve ona secde ettiler.

Koyun kafası kıskanmasına engel olamıyor. Ya senin kafan, ey kıskanç!” haykırışını duydum, gaibten ve sarsıldım. Arkama bakmadan koştum; önümdeki gölgem seslendi birden: “Vakit girdi, ey Talib, ikindi zamanı. “Temiz toprak ararken, suyu buldum. Suyun sağ yanında namaza durdum: “Allahûekber.”

Kerahet vakti girmeden bir şekerleme yapayım, istedim. Zeytin ağacının sağ yanındaki gölgeliği yatak yaptım; ellerim yastık oldu, gözlerim gölgelikte küçüldü ve kayboldu.

Zeytin yaprağı çayı içiyordum, afiyetle. Birden iki domuz girdi, hafif frekanslı rüyama. Domuzlar, dertleşiyordu. Derdi derya, dermanı haramlığında olan hayvanlar süklüm büklüm oturuyorlardı. Biri diğerine: “İnsanlar bizi sevmiyor, özellikle Müslümanlar” diyordu.

“-Niçin sevmiyorlar bizi” dedi, öteki.
Bizim etimiz haram da ondan, kanımız haram” dedi, arkadaşı ve devam ettiler.
“İnsan etini yemek de haram insan kanı da öyle değil mi”?
Öyle de biz kendi dışkımızı yiyormuşuz, kıskanmıyormuşuz bilmez misin ey cahil” diye haykırdı.

Cehalet başa bela, cahil de domuz olunca ağızlarından çıkanlar bir garabet manzumesi oluyor işte.

Saf olan:
“Biz kıskanmıyoruz da inek kıskanıyor mu koyun kıskanıyor mu yazık” diye sayıkladı.
“Sanki tavuk, horoz kendi dışkısını yemiyor mu nerede adalet, nerede bu insaniyet” diye ekledi.

Domuz domuz konuştular. Domuzlar inekleri, koyunları, tavukları, horozları kıskandılar. Rüya; bu işte; güzel bir nur, ses çıkaran bir sura hafiften üfledi. Ama ses pek de latif değildi. Sanki çıkan ses yer ile göğü inletti. Sesler gözümün önünde birer birer harf oldu. Harfler düzgün bir safa geçtiler; virgülü müezzin, noktayı imam seçtiler: “Kıskanma ineği, tavuğu; sen haramsın, onlar helal, Ey Kıskanç Domuz!” cümlesini sonunda gösterdiler. Bir terennüm başladı, çok uzaktan, sanki kapılar ardından söylenen: “Kısma, kısma, kısma; kısnık, kısnık, kısnık; kıskanç.’’

Domuzlar üstün ödül madalyası almış gibi sevindiler. Hiç kimse onlara bu kadar güzel tezahürat yapmamıştı belki. ‘’Kıskanç domuz’’ sözü domuzlara hoş, bana çok nahoş geldi.

Bu arada bir ses, emir getirdi: “Biraz edeb! İnsana, secde et, domuz.” Ve ses ekledi: “Sen tavuğu, horozu, ineği, keçiyi onlar helal, ben haramım diye kıskanıyorsun; eti senin gibi haram olan insan kıskanıyor mu bir utan!” Malını mülkünü paylaşan; ineğini tavuğunu garibanlara aş yapan, gıybet denilen, haram bilinen insan etinden uzak duran insanları görünce domuz: “Sen ulusun” dedi ve secde etti, insana.

Yanağıma bir şey değdi. O şey yanağımı sanki sevdi. Parmaklarıyla yanağıma dokunan, meğer yağmurun elleriymiş. Yağmurun sevgisiyle uyandım. Seveni mi seyredeyim diye, bana gölge sunan ağaca dayandım. Bir ağaca baktım, bir yağmura. ‘‘Övgüler yalnız Allah’a’’ demek için zeytin ağacının gölgeliğinden kalktığımda, çoktan kerahet vakti girmişti. “Vakit kerahet olunca, domuzlar doluyor rüyaya, ey gafil” dedim.

Beyaz gece güne girince, siyah sular durgun fıtratına dönünce ve yıldızlar göz kırparak tepemden başlayınca gülmeye; ağacı terk etmeden ‘‘Hayyele’s-salâh’’ dedim. Rabbimi öveyim, istedim.

Meleklerimle saf saf olduk, cinler aramıza girmek istedilerse de izin vermedik. Şeytan geldi yanımıza, baktı suratımıza. Bizler secdeye varınca ardından bir suzişli şimşek çakınca kaçıverdi, Rab’be övgüler dizdiğimiz muhitten. Şeytanın kaçışını görmek istedim; lakin ‘‘huzurdayız’’, uyarısı geldi bir melekten. Meleklerimle selamlaştım ve mekândan uzaklaştım.

Derede yürüdüm, tepede yüzdüm. Derenin kenarında, tepenin soğuk sularında. Musa’nın(a.s.) levhalarını kırdığı yere geldim. Hukukun-hükmün bittiği, huzurun-hızırın terk ettiği yerde buzağılar vardı. Garip suratlı maymunlar buzağıları kıble edinmişler, maymunlara has bir şekilde tapınıyorlardı. O esnada buzağılar altın yumurtluyordu. Yumurtlayan buzağıya mı şaşayım, gördüğüm altına mı bakayım derken; biri geldi. Altınları eline almak istedi, ancak altınlar, aniden elinde tohum oluverdi ve düştü, toprağa. Tohum, toprağı dölledi; toprak, buğday tarlasına dönüverdi. Altınların buğdaya döndüğünü gören maymunlar, tapınmayı bıraktılar. Buzağıların buğdayları yediklerini görünce de onları tek tek boğazlayıp, derilerini yüzdüler. Altını buğday olan, buğdayı yenen, buzağısı kesilen maymunlar kederlerinden kahroldu. Et bitince ot vacib oldu. Dermansıza, dert vacip oldu. Açlıktan ne yapacağını şaşıran maymunlar, ağaçların dallarına tırmandılar. Dalların yaprakları da biter korkusuyla o dal senin bu dal da benim başladılar, kavgaya. Sonunda cinler de karışınca münakaşaya, buzağı cennetinde maymun cehennemi peyda oldu. Olanları dehşetle izlerken, biri tuttu elimden. Elimi tutan el, aktı. Yüzüme baktı. Mütebessim hali gönlümü yaktı, gönlümden aktı.

Asasını sordum Hazret’e, parmağıyla “sus” dedi. Maymunlara yaprakları niçin kıskandıklarını sordu. Maymunlar midelerini gösterdiler. Buzağıya niçin taptıklarını sordu. Maymunlar: “Onlar altın kadar kıymetli” dediler. Taptıklarını niçin kestiklerini sordu. Maymunlar: “Onlar buğdaylarımızı yedi ” dediler. Aç gözlü kıskanç maymunlar, Hazret ile bana: “Siz kimsiniz” dediler. “İnsanız” dedik. “İnsan nedir, ne yapar” dedi, maymunun biri.

“İnsan taşı-toprağı, ağacı-yaprağı kıskanmayan; öküzü-buzağıyı, meltemi-sazağı İlah sanmayan; Mabud’unu altından kıymetli bilen, kıymet verdiğini beş vakit öven bir candır” dedik. Maymunlar cezbeye geldi: “Üstünsün insan” dediler ve bize secde ettiler.

Tüm hayvanlar, bitkiler, varlıklar bize secde etti, sonunda. Bir tek şeytan secde etmedi. Çünkü şeytan “benim” dedi. “Ben ateşe malikim” diye ekledi. Secde etmeyen şeytanın yaktığı ateşten, küçücük! alevler:

“Kocası kıskanan kadın, kocasının boğazını bıçakla kesti.

Kıskandığı eltisinin çocuğunu öldürdü.

Kıskandığı komşusunun arabasını yaktı.

Boşadığı karısını sokak ortasında delik deşik etti.

Kıskandığı köylüsünün tarlasını yaktı.

Kıskandığı eşini döverek öldürdü.

Kıskandığı kardeşini acımadan öldürdü.

Tarlayı paylaşamayan akrabalar birbirine saldırdı: 6 ölü 10 yaralı

Arazi kavgası kanlı bitti: 4 ölü

Park kavgası kanlı bitti.

Kıskandığı kız arkadaşının paraşütünün ipini kesti.

“Annemi kıskandı 44 kişiyi katletti. Petrol ve mal-mülkte katliamda önemli rol oynadı” dedi.

Kabil’in, Habil’i öldürdüğü günden bu yana kıskançlar hep öldürdü. Sonra gömdü .

Kardeşleri, Yusuf’u kıskandığı günden beri güzel rüyalar hep gizlendi.

Gizlediğin rüya, Yusuf’un rüyası mı Kabil’in duası mı Ey Talib! .

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.