enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,2459
EURO
34,7981
ALTIN
2.436,94
BIST
10.268,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
18°C
Kocaeli
18°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
15°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Çok Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

ÜMİTSİZ OLMAYALIM!

08.04.2021
A+
A-

Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslam’ın sadası olacaktır!”

Bazılarımız manevi yönden gençlikten pek ümitvar olmadıklarını söylerler. Fakat ben bu görüşe katılanlardan değilim. Ülkemiz manevi yönden çok ağır bir buhran geçirmiş olduğunu unutmayalım. Buna rağmen ülkemiz de çok güzel bir nesil yetişti ve yetişmeye de devam etmektedir.

İlkokul hocam olan Gürbüz Azak, Sultan Ahmet camiinde 1955 ya da 1965 yıllarında Cuma günleri bir saf cemaat ancak olurdu derdi. Gürbüz hoca Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı yapıyordu. Sonra Türkiye gazetesine geçti. Türkiye Gazetesinin Cağaloğlu’ndaki binasında zaman zaman ziyaret ederdim ve eski İstanbul’u bana anlatırdı. Tabi eski Türkiye’yi de anlatırdı…

Kocaeli de bir hocamız anlatmıştı: Bir Cuma günü Kocaeli’nin en büyük Camisi olan Fevziye camiinde Cuma namazı kılacak üç kişi bulamamışlar. Ayakkabı boyacısına rica etmişler benim abdestim yok demiş, rica etmişler, bir yevmiye vermişler, abdest aldırıp namaza başlamışlar. Fakat ayakkabı boyacısı namaz başladıktan sonra namazı bırakıp kaçmış.

1969’yılın da yaşanmış bir olayın hikâyesini o yılların insanlarının neyin özlemini çektiklerini bir doktor hanım efendi “Fedai” dergisinde şu şekilde anlatılmaktadır.

Yalova dan İstanbul’a geçmek için Araba vapuru iskelesine gelen bir aile saatlerce sıra da beklerler. Bu arada namaz vakitleri de gelir ve namazlarını kılarlar. Namaz kılmaları orada şeftali satan bir köylünün dikkatini çeker. O yıllar da namaz kılan insan pek görünmez! Hele açıktan! Bundan sonra ki kısmını doktor olan hanım efendi şu şekilde anlatıyor:

– “ yirmi, yirmi beş yaşlarında eli nasırlı bir köylü elleri arasına doldurduğu şeftalileri eşime doğru uzatıyordu, almasını istiyordu. Dilenci denemezdi ama verdiklerine karşıda para beklediği aşikârdı. Fakat uzatılan parayı kabul etmiyordu.” Ve şunları söylüyordu:

-“Ben almak değil vermek istiyorum sizlere, rica ederim kabul edin bunları” diye itiraz ediyordu…

-“Bekleyen bu kadar insan arasında yanında seccade taşıyan, şu küçücük kulübenin kapısını namaz için açan bir tek sizi gördüm. Allah razı olsun… Ne mutlu sizlere, demek bu zamanda da okumuşlar arasında Müslümanca yaşayan da varmış! Yolunuz düşerse şuracıkta yarım saat ötede köyümüz. Ben buraya şeftali satmak için geliyorum. Adresimi deftere yazın ne olur.”

Gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle siliyor, arka arkaya sırladığı cümlelerle hasretini belirtiyordu. Bu anı yaşayan insanın aynı duygularla taşmaması imkânsızdı.”…

Ne acı… Uzak diyarlarda birbirine rastlayan hemşeriler gibi olmuş Mü’minler. Ne zamandan beri bu garip havayı teneffüs ediyor Ülkemiz?

Yığınlar arasında göze çarpan bir örtü, farz olan bir vakit namaz ne kuvvetli bağların tesisini sağlayan sihirli bir işaret sanki…

Entellektüel zümrenin ilmi ile beraber imanına da susuz bu vatan, Müslüman milletimiz sayısız örneklerini göre göre tahsili inançsızlık sembolü kabul etmiş. Artık diploma ile Dine bağlılığın bir şahısta birleşmesini mucize kabul ediyor adeta duyan merakta, gören hayrette!..

“Allah’tan ancak, âlimlerin hakkıyle korktuğunu”, İslam’ın; mü’mine ilmi farz kılıp, “ Çin’de dahi olsa aramasını tavsiye ettiğini, şehidin kanının ilim adamının kaleminden damlayan mürekkebine bedel saydığını neden unutturdular nesillere?

Dinsiz ilmin topal olduğunu niçin bildirmek istemiyorlar gençliğe? Bir milletin kalkınmasında madde kadar, manevi terakkinin de ehemmiyeti ne zaman anlaşılacak? Mustafa (şeftali satan köylü) bu garip duygulardan kendi öz vatanında ne zaman kurtulacak? Aranan ve bu güne kadar bulunamayan sihirli kalkınma formülünün eksik kısmının kendimize yine kendimizden aşı olduğu gerçeği bir gün anlaşılacak ama bütün mesele geç kalınması” diyor. Doktor Fatma Betül Hanım Efendi 1969 yılının Nisan’ın da

Gençliğin, Tanzimat’la başlayan maneviyat buhranı cumhuriyet sonrası zirveye ulaşmıştır diye biliriz. Bu buhranın anaforunda yetişmiş ve ülkenin kaderine hükmetmiş olan neslin kendi ruhi buhranlarını ülkemize de yaşatmak istediklerine şahidiz. Ama kimse Dinin ilme ve terakkiye mani olduğunu söyleyemez. Bu ülke geri kalmış ise, Ahlaktan ve Maneviyattan yoksun olanların yüzünden geri kalmıştır. Bu ülke daha 1500’yıllarda, ahlak ve maneviyat sahibi nesillerle dünyaya hükmediyordu. Ama hak davanın sahiplerinin, Devrimbaz kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemine ciğerinden kan çekerek manevi yönden mayaladıkları gençlik, dava taşını gediğine koyacaktır, Allah’ın izniyle. Hiç şüpheniz olmasın. Hiç tasalanmayın, şüphesiz Allah bizimle beraberdir.’

“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes/Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Mevlüt Demir dedi ki:

    EyvallahHocam