Demokrat Parti iktidarı döneminde Rumlar ve Yunanlılar anlaşarak ada da olaylar çıkartmaya başlarlar. Gayeleri İngilizleri bıktırıp ada dan kaçırtmak ve ada ya hakim olmaktır. Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olan büyük, büyük Ordinaryüs Prof. Fuat Köprülüye gazeteciler sorarlar, Hükümetinizin Kıbrıs hakkında ki çözümü nedir?
El cevap: Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur der.
Aradan geçen zamanda Rumlar işi iyicene azıtır ve ada ya el koymaya kalkarlar. İşte tam bu aşama da, başbakan Menderes yeni bir görüş ortaya atar. “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır.” Bu slogan bize yabancı değildir. Daha önce Girit için ittihatçılar Üniversite gençliğine bu sloganı attırmıştırlar. “ Girit Türk’tür Türk Kalacaktır” ama ne Girit ne de bir başka ada Türk değil, Türklere bırakılmamıştı bile.
Dışişleri bakanı değişmiş Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu bakan olmuştur. Yeni bakan bakmış ki adanın tümünü istemek hayal perestlik olacak yeni sloganı belirlemiş. “
“YA TAKSİM YA ÖLÜM”
Bu tutarsızlığımızı karşı tarafın diplomatları da görüyorlar elbetteki. Fakat Merhum Zorlu gerçekten çok zorlu bir müzakereci. Demirel’in Kıdemli dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, biz; Lozan’da Kıbrıs’ı vermiştik bu günkü haklarımızı Fatin Rüştü Zorluya borçluyuz der. Bu hakların karşılığının mükâfatını bilmeyen yoktur herhalde.
Yassıada Mahkemesi, sen bizi Yunanlı dostlarımızla savaşın eşiğine getiren adamsın diyerek sayın bakanın başarısını suç sayar ve Yunanlılar adına hesap sorar rahmetliden.
İnönü döneminde de Kıbrıs’a çıkartma kararı alınır fakat ABD’ geri dön diye İnönü’ye emreder ve yedi düvele karşı savaşan büyük kahramanımız yarı yoldan geri döner. Olan zavallı şehit pilotumuz Cengiz Topel’e olur. Rumlar tarafından hunharca katledilir. Sonra ismi İzmitte bir Havaalanına verilir o da çalışmaz işlemez kuş uçmaz, kervan geçmez. Taaki Akparti iktidara gelinceye kadar. Şimdi oradan iki yere uçak kalkar. Mübarek belde Trabzon’a ve Mukaddes belde Medine’ye.
1967’de Rumlar işi iyicene azıtırlar ve meşhur Noel katliamını yaparlar. Bir banyoda üç çocuk ve annelerini hunharca keserek öldürürler.
Meclis Her türlü yetkiyi Hükümete verir. Fakat 1964’de İnönü’nün yardımcısı olan Demirel bu sefer başbakandır. Korkak ve Tırsak bir adamdır zaten. Aba altından gösterilen tehditlere karşı koyamaz, ustası İnönü gibi o da pes eder ve hiçbir şey yapamaz. Alınan kararlar Rumları cesaretlendirir. Adayı Yunanistan’a katacaklar fakat akıl hocaları bu işi zamana yaymalarını söyler. Fakat şımarık Rumlar akıl hocalarını dinlemez acele ederler.
1974’de değişen neydi ki, haysiyetimizle oynanmasına müsaade edilmedi ve çıkartma kararı alındı. Değişen tek şey MSP’nin ve Erbakan’ın Mecliste ve hükümette olmasıdır.
Ecevit Kıbrıs çıkartmasından sonra kendisini Kıbrıs fatihi ilan etti fethi sevmemesine rağmen. Haşhaş ekimini kendisinin sağladığını ileri sürerek erken seçim için hükümeti bozdu.
Süleyman Arif Emre, Ecevit, değil de, Demirel olsaydı iktidarda biz bu işlerin hiç birini yapmazdık der. Ve Ecevit’in hakkını teslim eder.
Arif Emre bu konuda şunları söylüyor: “Kanaat’im odur ki, Sayın Demirel o esnada koalisyon lideri olsaydı çıkartma kararı alamazdık. Ama yine kanaatim odur ki biz hükümetin içerisinde olmasaydık, yasayı Ecevit çıkartmaya yanaşmaz, ya da işi yarıda bırakır askeri geri çekerdi. “