Karga ilk defa Allah’ın kanunlarını çiğneyen, aynı zamanda insanlığın bilinen ilk cinayetini işleyip kardeşini katleden KABİL’e kılavuzluk etmiştir.
Kabilin takipçileri bütün ülkeleri kana bulamışlardır. İnsanlığın kâbusu olmuşlardır. Müslümanları Ortaçağ karanlığı diye kabilin torunları tarafından ihdas edilen bir dönemin takipçisi olmakla -suçlamaktadırlar.
Kabilin takipçileri gökte kargayı kılavuz görseler de, yerde canavarlara bile kılavuzluk edecek duruma gelmişlerdir.
Kabil’in torunlarının danışmanları ile bizim Şuralarımızın üyeleri çok farklıdırlar. Bizim rehberlerimiz olan, Allah’ın Peygamberlerinin bize bıraktıkları mirastan anlaşılan şura üyeleri:
1-Doğruluk sahibi olmalılar, 2- İlim sahibi olmalılar, 3-Hikmet Ehli olmalılar 4-Tecrübe Sahibi olmalılar, 5- İhtisas sahibi olmalılar.
İhtisas, üstünlük göstermekten ibarettir. Bu Ortaçağ çığırtkanlarının ihtisası, kendi ülkelerini başkalarına köle etmek, kuyruk etmek ve rezil etmektir.
Bizde Üstün ihtisas sahibi, ihtisası olmayan kültürlü âlim’e tercih edilir. Kitabımız Kur’an-ı kerim, İhtisas sahibi olan ilim adamlarından yararlanmanın şeklini anlatmak üzere, Belkıs diye bilinen Sebe Melikesinin Tahtının, Süleyman (A.S)’a getirilmesi olayını anlatan Neml Suresinin 39- 40. Ayetlerini örnek olarak gösterebiliriz.
38- (Süleyman A.S, danışmanlarına dönerek) “Efendiler! Onlar boyun eğerek bana gelmeden önce hanginiz o kraliçenin tahtını bana getirebilirsiniz?” diye sordu.
﴾39﴿ Cinlerden bir ifrit, “Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter, ben güvenilir biriyim” dedi.
﴾40﴿ (Bu konuya dair) kitaptan bir bilgisi olan ise, “Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm” diye cevap verdi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan rabbimin bir lütfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir.”
Bu ayette dikkati çeken nokta göz açıp kapayıncaya kadar tahtın getirilmesidir. Böyle bir hızla tahtı getirebilen harika kuvvetin sırrı iki kelime de izah edilmiştir:
İlim ve Kitap. – Kitaptan İlmi olan bir kimse-
Görüldüğü gibi olay, bir mucize meselesi değildir. İlim ve kitap meselesidir. Kur’an-ı müjdelediği ve üstünlüğüne işaret ettiği ilim ve Eğitim’in Müslümanlar tarafından meydana getirilmesini ümid ederiz.
Allah (C.C), yer ve gökte ne varsa hepsini insanlar için musahhar kılmıştır. Yani insanlığın emrine vermiştir. Musahhar kılmak (Boyun Eğdirmek); içinde bulunan şeylerden faydalanmayı kolaylaştırmak demektir. Ayetin ifadesiyle böyle bir şey ancak; ilimle, ilmin üstünlük kazanmasıyla olur.
Bugün yeryüzünde ki ilim insanlığı feraha çıkarttığını iddia etse de, İnsanlığın felaketini, sonunu hazırlamaktadır. Ufacık bir mikroba çare bulamayan bilim, bütün bir insanlığı, tabiatı, denizleri, karaları yok edecek bilimsel güce sahiptir. Bu bilimin temsilcileri olan kişiler, İslam’ın da, insanlığın da düşmanıdır.
Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır. Hem kör hem de topal olan bu ortaçağ zihniyeti deyip duranlar hâla antik çağ da olmaları ve Ortaçağı geçemediklerini görmek insana esef veriyor.