enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
18°C
Kocaeli
18°C
Az Bulutlu
Pazar Açık
19°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Sezai Karakoç Sempozyumu

23.11.2023
A+
A-

Diriliş Gençliğine selam!
Nefsine değil, Ruhuna selam

Olduğu duruma değil, olacağı duruma selam

Cumhuriyet sonrası iki nesil yetişti. Birisi Haluk’un Nesli, diğeri Asım’ın Nesli.
Haluk’un nesli devletin ideal nesliydi ve devlet, bir Haluk nesli yetiştirmek için bütün gücünü, özünü seferber etti.

“Bir de Asım’ın nesli yetişti, işte bu nesil diriliş nesliydi ve onun en büyük savunucusu bir medeniyet şairi olan Sezai Karakoç’tu. Haluk’un neslinin hedefi neydi? Haluk’un babası, Güney Afrika’yı İngilizler işgal ettiği için elçiliğe kadar gidip İngilizleri kutlayan ve bizi de işgal edin diyecek kadar ileri gidenlerin üstadı Tevfik Fikret’ti. Haluk kimdi? Haluk bir kilise çanıcısı (yanı zangoçtu). İşte Haluk’un nesli bu zangocun nesliydi ve idealı, babasının ifadesiyle şuydu: “Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var; Dünyâ dönecek cennete insânla, inandım.” Asım’ın nesli nasıl bir nesil ve idealı neydi? Asım’ın nesli derken iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış; karakterli, ahlaklı, kişilikli; vatanına, milletine ve dinine sahip çıkan, dahası bunları yüceltmek için tüm imkânları seferber eden bir gençliktir.”

Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek”

Rükûda ve secdede Rabbine eğildin sen
Satılmış paryaların safında değildin sen.”

İşte Asım’ın Nesli de bu nesildi. Haluk’un nesli arasındaki fark. Haluk’un nesli ile Asım’ın nesli arasındaki çatışma 1940’lara kadar iner. Fakat Asım’ın Nesli sürekli baskı altındadır. Haluk’un Nesli’nin yetiştirilmesi görevi devlet tarafından Sultan Galiev’in Rusya’da eğittiği tilmizlerine verilmiştir.

1932’de Cumhuriyet nesline yön vermek üzere Kadro dergisi kuruldu. Kadrocular olarak da anılan Kadro dergisinin kurucuları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin’dir. Diğer bir kanat, Nazım Hikmet ve Serttel ailesidir. Bu nesil’in de yetiştirdiği inkarcı kadrolar 1960’lı yılların başında Yön dergisini kurmuşlardı. Onlar da inkarcı ve dönemin Sovyetleri ile kan kardeşi olan bir nesil yetiştirmişlerdir.

1950 yılında bir iktidar değişikliği oldu. Fakat dönemin Cumhurbaşkanı Kadrocularla aynı fikirdeydi. Cumhuriyetin yetiştirdiği nesil, Cumhuriyete ilk kurşunu sıkmıştı Malatya’da. Tam da aradığı fırsatı bulmuştu Cumhurbaşkanı, İslam soslu Milliyetçi ne kadar dernek varsa kapattırmıştı. MTTB’nin gençlerine “biz Lozan’da söz verdik, dini tepeleyeceğiz” diyordu. 1960’a geldiğimizde, Lozan’da bu sözü veren adam iktidara el koymuştu. Ve Haluk’un Nesli’nin inşasına devam edilmiştir. Bu yıllarda, Sosyalist bir aydınlanma başlamıştır. Atatürkçü aydınlanma ikinci planda kalmıştır.

“Toprak vatanım, nev’-i beşer milletim… İnsan
İnsan olur ancak bunu iz’ânla, inandım.” Diyen her şeyi akılla, bilimle, izah etmeye çalışan inkarcı bir nesil üniversiteleri ele geçirmek gayretindeydi. Tam bu sırada, 1965’te Asımın nesli işe el atar ve MTTB’yi ele geçirir. Fakat öyle bir nesildir ki bu nesil, Adapazarı’nda bir toplantıda solculara “Bozkurt’a, köpek” deyince, İstanbul’dan otobüslerle gece saat 00.2’de gidip Adapazarı’nı basarlar. Siz nasıl Bozkurt’a Köpek dersiniz kavgası çıkmadan, Vali ve Bakan işe el korlar ve bu Asımın neslinin öncüsü bu nesil İstanbul’a döner.

1966’da Gençliğin başında İsmail Kahraman vardır. Kahraman, Haluk’un nesline meydan okur, fikirse fikir, silahsa silahını takar ve Üniversiteye girer. Artık iki nesil arasındaki çatışma farklı bir yöne evrilmiştir. Haluk’un Nesli 1967’de Asımın neslinin öncülerinden Ruhi Kılılçkıran’ı Ankara Üniversitesi kantininde şehid ederler.

Haluk’un Nesli ülkeyi cehenneme çevirmek üzeredir. Gençlik ağır bir fikir kanserine uğramıştır. Ama bu fikir kanserinden kurtulmak için geliştirilen ilaç bu hastalığı daha da artırmıştır.

İşte tam bu sırada yeni bir ses ortaya çıkmıştı. Milliyetçilikten, ideolojilerden arınmış, fikir kanserini tedavi edecek bir ses. Devrim havarilerine karşı hasta gençliğe, “Devrim yok, Diriliş Var” diyordu. 1967 yılı, Milliyetçilerin ayrışma yılıdır. Yeniden Milli Mücadele Güçlü bir şekilde MTTB’den ayrılır. Daha sonra Ülkücüler ayrılır. Bu ayrılıkları önleyecek tek ses, Diriliş neslinin inşasını üstlenen üstadın sesiydi. O üstat Sezai Karakoç’tu.
Karakoç bir Medeniyet Şairiydi. Ülkeyi Yunan ülkesi diye takdim etmeye çalışan Bedri Rahmi Eyuboğlu ve ekibi “Mavi Anadolucular”a karşı, Rusya ile kan kardeşi olanlara karşı ve Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur diyenlere karşı yeni bir reçete sunuyordu. O reçete Diriliş Neslinin amentüsüydü. Ve Üstat 1967 yılında, “Hızır’la Kırk Saati” yazıyordu. Geçmiş medeniyetimizi, ırkçılığa ve Yunancılığa feda eden Cumhuriyetin Resmi kurumlarının inşa ettiği Haluk’un neslinin geçilmişimizi silen görüşlerine karşı, temellerimize yönelen yeni bir neslin inşasına başlamıştı. Hızırlar 40 saat sadece Türk gençliğine değil bütün İslam Dünyası’na sesleniyordu.
Haluk’un nesli geçmiş medeniyetimizi tabuta koymak peşindedir. Ama Karakoç, bizim medeniyetimizin tabuta sığmayacağını ve tabutu açtığını, medeniyetimizin tabutlara sığmayacağını söyler.

Anadolu’yu farklı değerlendiriyordu. Haluk’un neslinin değersizleştirdiği Anadolu kadınını, Hz. Meryem’e benzetiyordu.
Haluk’un nesli, Üstadı takip edip Hızır’a kulak vermek yerine, Göte’nin Büyük Şeytanı Faust’un peşine takılmıştır. Artık iki nesil karşı karşıyadır. Biri İnsanlığı yoldan çıkartan Büyük Şeytan’ın takipçısı diğeri İnsanlığı kurtaracak Peygamberlerin takıcısıdır.
İşte bu konuları çok güzel bir şekilde işleyen Diriliş Şair Sezai Karakoç’u konu alan bir sempozyum izledik Kocaeli’de. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar, bunu bana öğretmediniz,
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz.
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı günlere geldim, bunu bana öğretmediniz.
Hükümdarların hükümdarlığı için halka yalvardığı, ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim, bunu bana söylemediniz.
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler, bunu bana öğretmediniz.”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.