“Zamanın birinde bir zengin, evinde iftar yemeği vermektedir. Davetliler arasında çeşitli insanlar vardır. Doktor ve gönül insanı da onların arasındadır. İftar açılır, yenilir, içilir. Ancak ev sahibinin kızı rahatsızlanır ve bir yatağa yatırılır. Ev sahibi, gönül insanından kızına dua etmesini ister. Bu durum doktoru kızdırır. ( Kendi açısından haklı olarak) Bu tip hurafelere artık inanılmaması gerektiğini, insanları iyileştirmek için ilaçların, vitaminlerin var olduğunu, bu çağın modern çağ olduğunu, doktor bir bir sıralar. Gönül insanı doktora döner ve der ki: “Bugünlerde doktor önlüğünü eşeklere giydirdiklerini bilmiyordum!” “Böyle cahil bir adam nasıl olurda doktor olabilir?”
Bu sözler üzerine doktor kızgınlıktan küplere biner, rengi ateş gibi olur, ağzından köpükler gelir, tansiyonu yükselir ve konuşmaz olur.
Bunun üzerine gönül insanı daha yumuşak ve nazik bir sesle, “ Doktorum! Lütfen beni affedin. Ben aşağılayıcı sözleri yalnızca bir hususa işaret etmek için söyledim. Görüyor musunuz yüzünüz nasıl kızardı? Kan damarlarınız nasıl şişti? Nabzınız nasılda tavana vurdu? Bütün bunlara birkaç söz neden oldu. Eğer sıradan sözler bu fiziki değişimlere neden olabiliyorsa, belki de Allah (C.C) kitabından gelen ilahi sözler hem fiziki hem de ruhi iyileşmeye yardımcı olabilir.”
Ruhu bedene hapsetmişsek onun evrensel macerasını idrak edemeyiz. Ruh bedende özgür olursa, geçmişini ve geleceğini zamansız ve mekânız bir ortamda görür.
Tam bu aşamada ibadet ruhu özgür ve özgün kıldığı için mukaddes.
Bütün ibadetler, ruhun alanını sonsuzluğa açtığı için lüzumlu.
O yüzdendir ruhun özgürlüğünü ifade ettiği en geniş alanlardandır inanç ve ibadet.
Ruhun manaya kavuşması da ibadetin hayata yansıtılması ile mümkündür ancak.