“Uçurumun kenarında doğayı öylesine derinlemesine izliyor, izliyor, izliyordu.
Nasıl bir kudret, nasıl bir mucize nasıl bir ölçülü bir yaratılıştı bu.
Hayreti ile imanı tekrar depreşiyor, atlamak için geldiği uçurumdan yarı korku yarı hayret ile en son göğe bakmaktan kamaşan gözlerini toprağa sabitleyerek geri dönüyor ve bu yaratılış içerisinde ki tek sorunlu yaratılışı fark edip aklından, ruhundan, özünden şu cümleleri haykırıyordu;”
Yoruldum yorulmaktan…
Ruhum umuda, hayale küskün, kızgın, kırgın…
Ölüm ile bakışıyorum ama kendimden tiksindiren bir korkuda var içimde.
Ölümün gözlerinin içine bakarak yalvarıyorum;
İdrakinden uzak, müjde gibi ansızın gelsen diye…
Ölümle sevişmeyi isteyip, intiharı yaptırmayan bir inancın koynunda,
Mutlak uykusuzluk kaderinin imanı ile yaşlanıyorum.
İnsan olmak mıydı, devasa yüküm?
Yoksa hata, insan olmak için mi büyüdüğüm?
Ben insana, insanlığa tutundum, sen yarattın diye…
Rabbim;
Yoksa bir hatadan ibaret mi gördüğüm…