enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Hafif Yağmurlu
18°C
Kocaeli
18°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
26°C

Milli Sanayi Kurulmalı

A+
A-

Görüşmemiz birden bire milli sanayi meselesi üzerine dönüvermesi hoşuma gitmiştir “ Nalınlılar”ın bir numaralı temsilcisi beni şaşırtıyordu. Sağ, ne zamandan beri böyle milli sanayi diye ayağa kalkıyor, komprador, işbirlikçi- montajcı ekonomiye ateş püskürüyor? Oysa gelenek şuydu: Bütün bunları “sol” diline dolar, sağda konuyu tartışmak yerine “ Moskova’ya, Moskova ya!” diye bağırır.

Erbakan:
-Kendi motorumuzu kendimiz yapmadıkça, üretici, güçlü bir milli sanayi kurmadıkça ve bunu Anadolu topraklarında yükseltmedikçe hiçbir şey değişmez, bu kanser vücudu daha da sarar, diyor ve devam ediyordu:

-Tarlada, toprakta on saat çalışarak elde edilen ürünün değerini yabancı işçinin tezgâh başında ki 15 dakikalık emeği ile ödeşmek zihniyetinden kurtulmadıkça bize rahat yok.

-Tarımla, turizmle filan kalkınma olmaz diyorsunuz.

-Elbette olmaz. Olur diyenler halkı aldatıyor, onun menfaatlerine açıkça karşı çıkıyorlar. Sen on saat çalışacaksın ve ürettiğin değer, Batılı işçinin 15 dakikalık zaman içinde yaptığı bir aletin veya makine parçasının değerine eş olacak ve sonra sen bunları değişeceksin, bunun adına dış ticaret diyeceksin ve kalkınacaksın!
Erbakan bunları benim yazdığım üslupta söylemiyor tabi, onun dili çok yumuşak, vaaz eder gibi sesi tatlı, kimseye hücum etmeden, kötü söylemeden, usul usul, masal söyler gibi anlatıyor.
Mehmet Ali Aybar’ın ve ya Bülent Ecevit’in ağızlarında zehir zemberek hale gelen sözler Erbakan’ın dilenden döküldükçe ballaşıyor. Kenar mahallelerde, köylerde Hoca yabancı sermaye ile işbirliği yapıp milletin iliğini sömüren komprador – Mason iş adamlarının ve onlarla el birliği yapan politikacıların ipliklerin tatlı tatlı pazara çıkardıkça dinleyenler hep bir ağızdan bağırıyorlar.
Hay dillerin dert görmesin Hoca! Konuş, konuş’ sabaha kadar dinleriz seni!

SÜLEYMAN BEY KENDİNİ SEÇENLERE SIRTINI DÖNDÜ.

Demokratik hayatımızda bürokratlar devri kapandı. Teknokratlar devri açıldı! (1969) Bu seçimin en önemli olayı olarak da iki teknik adamın kapışmasını seyrediyoruz. Kavganın bir kısmına, Odalar Birliği olayları sırasında şahit olmuştuk. Prof. Necmettin Erbakan ‘ın bir sınıf ve ideal arkadaşı olarak destekleyen, onun odalar birliği genel sekreteri olmasından büyük memnunluk duyan Başbakan Demirel, bir – iki yıl içinde tutumunu tamamıyla değiştirmiş ve Anadolu tüccarını etrafına toplayarak İstanbul İzmir piyasa kodamanlarına meydan okumağa kalkışan arkadaşını günün biriden Birlik Başkanlığı makamımdan attırıvermişti. Gerçi Başbakan “ benim ilgim yok” bir teşekkülün iç işine ne karışırım filan diyor ama Erbakan’a sorarsanız o yaptırdı diyor ve ilave ediyor.

Kurtuluş Yolu
-Süleyman Bey için bir kurtuluş yolu vardı. Ekonomik meseleleri, kalkınma meselelerini bir elde toplayıp benim gibi bir yardımcıyı da iş başına getirseydi bu çıkmazdan kurtula bilirdi. Fakat artık araba hızla yokuş aşağı gidiyor. Süleyman Bey kaderini tamamıyla montajcı, yabancı sermayeci, gayrı milli bir komprador azınlıkla birleştirmiş ve bunu gizleyemez hale gelmiştir. Fırsatçı sömürücü bir azınlığın menfaatleriyle halkın menfaatlerinin çatıştığı yerde, kendisini seçen ve ümit bağlayanlara sırtını dönüyor, azınlıkla iş birliği ediyor.
-Yani Demirel yönetimi altında AP’yi çıkmazda görüyorsunuz?
-Bugünkü AP’nin bir esir gemisinden farkı yok.
-Halkın seçtiği temsilciler bunlar hiçbir şey yapamazlar. Kaptan köşkünü, elleri mitralyözlü birkaç kişi ele geçirmiş, Demirel de başlarında, kendilerine hizmet ettiriyorlar.
-Peki, sizce nasıl kurtulacak bu gövde bu baştan?
Bunlar bir kliktir, halk meseleyi anladığı zaman bu kliği kolayca devirir. Bizim vazifemiz de doğruları halka anlatmaktır.
-Eski arkadaşınıza meydan okuyorsunuz.
-Korkuyor benden. Çünkü bütün meseleyi en iyi ben biliyorum Ben karşısına çıktığım zaman en kirli işlerin dosyaların da koltuğumda taşıyorum. . Odalar Birliği deyip de geçmeyiniz. Türkiye’nin en güçlü birkaç teşkilatı arasında önde gelir. Memleketin ekonomisini elinde tutan üç yüz bin üyesi var. Ekonomik karar ve tercihlerin en büyük merkezidir 530 memuruna yılda 25 milyon lira maaş verir. En kaliteli uzmanları bünyesinde bulundurur. Biz işte Allah’ın lütfu ile böyle bir yerde dört yıl en önemli haizlerde bulunduk. Önce genel sekreter olduk. Kısa zamanda anladık ki, bu teşkilat tümüyle komprador- mason bir azınlığın vasıtası halinde çalışmaktadır. Genel kurulu 67 vilayetten gelen 600 delege ile teşekkül eden bu koca teşkilat. Kompradoru ticaret ve sanayiin mutlak bir kontrolü altındadır. O halde önce idare heyetine girelim ve odalar Birliğini Anadolu tüccar ve sanayicisinin de hizmetine yarar bir hale getirelim dedik.
-Sonra da sizi attılar.
-Ben bunları daha Gümüş Motor tecrübesinden tanırım
-Ne dir o mesele?

Gümüş Motor

-Anlatayım: Ben 1948’de İTÜ makine fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl motorlar küsüsünde asistan tayin edildim. Allah’ın lütfu, ihsanı biz sınıflarımızı ve okullarımızı daima birinci olarak bitirdik. 1951 yılında motorlar üzerine bir tez hazırlayınca, Üniversite beni Almanya ya gönderdi. Aachen yüksek teknik mektebinde doktoramı yaptım.

Motorlar üzerindeki bilgim Almanlarında dikkatini çekti. Bana, Alman ordusuna tank yapan bir fabrikada baş mühendislik teklif ettiler. Bir süre orada çalıştım. Bir gün atölyelerden birinde seri halinde serpilmiş küçük motorlar gördüm nedir bunlar dedim. Türkiye den zirai donatımın siparişi dediler. Düşünün siz şimdi: Bir Türk mühendisi Alman ordusuna ağır tank motoru yapıyor ve benim Türkiye’m de şu basit motorlar yapılamazmış gibi buraya sipariş veriliyor.
Dönünce hemen teşebbüse geçtim. 300 iş adamını bir araya getirip Gümüş Motor fabrikasını kurdum. 15 beygirden küçük motorları kendimiz yapmaya başladık. Bu arada rahmetlik Menderesi hayırla yâd etmeliyim. O zamanki iş çevrelerinden ithalatçılardan, dolaysıyla Odalar Birliğinden ve Bakanlıklardan karşımıza çıkartılan güçlükleri tam bir anlayışla bertaraf etti ve o dövizin kıt yıllarında 1. 300.000 dövüzü bir kalemde çıkartıp verdi.
Fabrikayı kurduk. Türk sermayesi, Türk Mühendisi ve Türk işçisiyle. 15 beygirden küçük motorları yapmaya başladık, bu konuda motor ithaline ihtiyaç kalmadı. Fakat ithalatçı bir avuç komprador bize kan kusturmaya kalktı verilen mücadelenin bana öğrettiği şey, bu adamların kendi çıkarları için yapamayacakları şey olmadığıydı.

-Sonra Odalar Birliğinde tekrara teşerrüf ettiniz. Erbakan güldü.

-Bunlar Anadolu tüccarının gelişmesini istemezler dedi. Dizginleri hep ellerinde tutmak isterler. Yirminci fabrikalarına yirmi birincisini eklemek isterler. Yaptıkları montaj kamyonu hiç içleri sızlamadan 140 bin liraya satarlar. Oysa bu kamyonun dünya piyasalarındaki değeri 56 bin liradır. Üstelik montaj fabrikasından her kamyon için en az 56 bin lirada dışarı gider. Korkunç bir çark.

Eski Arkadaş

-Kim bilir sizde ne ilginç dosyalar var?

-Demirel de bunun için korkuyor ya. Onun yuvarlak laflarla, kaçamaklarla, demagojiyle örttüğü, yutturduğu bütün işlerin örtüsünü ben kolayca kaldırıp hakikatleri gösterebilirim.

-Fakülte arkadaşınız değil mi?

-Allah bizden lütfunu hiçbir zaman esirgemedi. O zamanlar mümkündü. Liseyi bitirdikten sonra, imtihan vererek Teknik Üniversitenin ikinci sınıfına girdim. Demirel de birinci sınıftan ikinci sınıfa geçmişti. Pek parlak bir talebe sayılmazdı, orta karar giderdi. Makine bölümüne de beraber ayrıldık. Fakat pratik dersler, tezgâhta çalışmak falan ona ağır geldi. Kendini hemen İnşaat bölümüne attı.

-Demek ki zor, zahmetli işlerle daha o zamandan arası iyi değildi.

-Değil tabi şimdi de kolay yolu tercih ediyor. Ekonomik güce sahip, yabancı işbirlikçi bir azınlıkla el ele verip, milli sanayi kurmak gibi zahmetli fakat o derece şerefli bir işe sırtını dönüyor. Böyle olunca, aramızda hiçbir anlaşma ümidi kalmadı.

Erbakan Büyük İş Adamlarını Suçluyor.

Ben dedi Odalar Birliğinde bir araştırma yaptırdım. Gördüm ki Elazığ da bankaların halktan topladığı mevduat 100 milyon lira (1969) yine aynı bankaların Elazığlı iş adamlarına, esnafa ayırdığı kredi plasmanı 10 milyon lira, 90 milyon genel müdürlük emrine verilip komprador ithalatçıların finansmanına gidiyor.

-Yani ters işliyor mekanizma diyorsunuz?

-Hem de nasıl ters! Elazığ’da bir Keban barajı yapılıyor. Oradan üretilecek elektrik enerjisi kimin için? Bu paralar Elâzığ’da bir sanayinin kurulması için harcanmazsa, Elazığlılar topraklarının üzerinden geçen kablolardan başka neyi seyredecekler.?
-Fakat, kimler “ Anadolu ya yatırım”, “ bölgeler arası sosyal adalet” filan derse onları hemen bozgunculukla suçlar, adet budur.
– Asıl ben suçluyorum onları. Avrupa yatırım bankası yılda kırk milyon dolar verir beş yıldır. Sanayi kalkınma bankası bu bedavaya yakın faizli parayı İstanbul dışında hangi yerlere vermiş, açıklasınlar. Vermezler. Bilmem hangi komprador – Mason on sekizinci fabrikasını kuracak İstanbul civarında Anadolu‘ya gitmezler.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.