enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Hafif Yağmurlu
18°C
Kocaeli
18°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
26°C

Mavi Vatan Neleri Hatırlatıyor

20.12.2020
A+
A-

İnsan, yaşamını sürdürdüğü evinde, işinde, ilinde; hâkezâ yaşadığı tüm coğrafyada aidiyet duygusuyla birlikte hayatını sürdürür. Bu, esas itibariyle yaratılışından ileri gelir, fıtrîdir. Bu aidiyet duygusu, ‘’VATAN’’ kavramında kendisine mekan yani vücut bulur. Aidiyet duygusu, bilinen sınırlarla belirlenmiş bir alan için olsun veya olmasın, insan için kutsaldır. Çünkü insanın bizatihi kendisi, yaratılışı itibariyle saygın ve kutsaldır. İnsanın sılası, vatandır. Vatan kavramı, evden-tüm evrene doğru, iç içe geçmiş ve artarak genişleyen bir mekanlar kümesidir. Aidiyeti sınırlarla belirlenmiş olsun veya olmasın, insanın yaşadığı mekanlara değer vermesi, doğaldır. Doğal olmayan ise kutsal insanın, yaşadığı kutsal mekanda, başka kutsal insanlara yaşam hakkı tanımamasıdır.

Batının sömürgeci tutumları ve cehenneme çevirici ihtirasları, masum insanların yaşamlarını ellerinden almakla kalmadı, çoğunun vatanlarını da ellerinden aldı.

Türkiye’nin başat rol oynayarak içinde bulunduğu, insanlık için evrensel ve kutsal değerlerin korunduğu Merkez(itidal, orta, vasat)Medeniyet’inin tarihi kodlarının şifreleri çözüldüğünde, esasen; barış, huzur ve esenlikten başka bir şey çıkmaz. Batı’nın cehenneme çevirici politika ve eylemlerinin aksine etrafını imar eden, ihya eden hasılı bulunduğu mekanı cennete çevirmeye gayret eden bir anlayış ve eylemler bütünü ortaya çıkar.

Milattan önce yaklaşık yirmi binli yıllardan itibaren buzulların erimesi ve dünyamızın yeniden şekillenmesi ile birlikte insanlığın yeryüzüne yayılması da tekraren başlamış oldu. Göçebe toplulukların, avlanarak beslendiği, barındığı ve çoğaldığı bölgeler onların vatanları idi. Sonrasında insanoğlu yaratıldığı toprağı fark etti ve toprağın önemi ortaya çıktı. Toprağın, üretim aracı olarak işlenmesinin, işletilmesinin öğrenilmesiyle birlikte tarıma geçiş yapılması sonucunda, yerleşik toplumlar ortaya çıktı. Kısa bir süre sonra bu yerleşik topluluklar şehirleri, devletleri ve hatta imparatorlukları inşaa etti. Milattan önce yaklaşık bin sekiz yüzlü yıllardan itibaren özellikle Hz. İbrahim’in tevhid merkezli birleştirici mesajının tüm Mezopotamya’ya yayılmasıyla yavaş yavaş ‘’Toplum Çağına’’ geçiş başladı. İsrailoğulları’nın milattan önce yaklaşık bin beş yüzlü yıllardan itibaren özellikle peygamberler aracılığıyla koydukları kurallar ve bu kuralların uygulamaları, dini-teolojik düşüncelerin oluşmasını ve olgunlaşması sağladı. Ardından, milattan sonra yaklaşık otuzlu yıllarda dini düşüncenin eksik de olsa evrenselleşmesi süreci, Hristiyanlık yoluyla oluştu. Yavaş yavaş ‘’Evrensel Topluma’’ geçiş de böylelikle başlamış oldu. Milattan sonra altıyüzlü yılların başından itibaren, İslam’ın doğuşu ile birlikte halkların hızlı etkileşimi ve yüksek hareketliliği, Evrensel Toplum Çağı’na geçişi iyice hızlandırdı. Sekizinci yüzyılda, tüketim mallarının hareketliliğinin arttığını ve iktisadi bütünleşmenin iyice hızlandığını görüyoruz. Bununla birlikte yaklaşık dokuzuncu yüzyıldan itibaren, eskisine oranla fikir ve düşüncelerin etkileşimlerinin artmasıyla beraber medeniyet merkezlerinin birbirlerine doğru olan hareketliliği de hızlandı. Böylece kadim medeniyet havzalarının bütünleşmesi günümüze kadar geldi.

Modern medeniyetin egemenliğini ilan ettiği ondokuzuncu yüzyıldan itibaren, medeniyetler artık uzlaşmak yerine uzaklaşmaya başladı. Bunun esas sebebi, İslam’ın hakkaniyet ve adalet değerleriyle beslenen ve özellikle Türklerin elleriyle güçlü bilge devletlerin oluşmasına katkı sağlayan Merkez Medeniyeti’nin yerine materyalist bakış açısının daha çok ön planda olduğu, sömürgeci mantığın işlettiği, tek dişi kalmış Canavar Medeniyeti’nin artık -maalesef- dünyada söz sahibi olmasındandır.

Özellikle Türklerin başat rol oynadıkları zaman dilimlerinde, İslam Medeniyeti’nin dinamizmini sağlayan unsurlar başında insanların, fikirlerin ve malların serbest dolaşımı yer alır. Bu ‘’Merkez Medeniyeti’’nce imar edilen şehirler dikkatle incelendiğinde, kale şehirlerin yerine daha çok pazar şehirlerin ortaya çıktığı izlenmektedir. İnsanların, düşünce ve inançların ve dahi tüketim mallarının serbest bir şekilde dolaşması için yol gerek, araç gerek, pazar gerek ve en önemlisi bunları zulmetmeden himaye altına alacak, güvenliğini sağlayacak adil bir devlet gerek. Oysa ki Batı modernitesi, tam da bunu başaracağını iddia etmişti. Fakat elinde bulundurduğu güç, imkan ve yeteneklerle sürekli olarak medeniyetleri dönüştürmeye ve yok etmeye çalıştı. Bunu Avrupalıların, Amerika’yı ele geçirmesinden sonra yaşananlarla da Avrupa ülkelerinin özellikle Afrika halklarına yaptıklarıyla da açıkça görebiliriz. Son demde, tüm sömürgeci ülkelerin; Irak, Suriye ve Libya halklarına yaptıkları, artık Batı’nın Modern Medeniyet algısını da ‘’barış ve huzur getireceğiz’’ iddialarını da çürüttü.

Türk kültür ve fikriyatının, İslam medeniyeti havzası içerisinde farklı coğrafyalarda yaşayan halkları birleştirici, uzlaştırıcı özelliği ve insan topluluklarının olumlu etkileşimlerine zemin hazırlayan dinamik yapısı, dünyanın defalarca deneyimlediği bir vakadır. Türklerin güçlü olduğu zaman dilimlerinde, doğudan-batıya ve kuzeyden-güneye, geçişken ve rahat bir akışın olduğu, bu etkin iletişim ağının toplumların refah ve seviyesine katma değer sağladığı aşikardır. Gücün ve kaynakların, adil bir biçimde dağıtılması zemininin ortaya konulduğu bu dönemleri, özellikle dünyanın tüm mazlum halkları hasretle beklemektedir.

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, bir haber kanalına verdiği röportajda ‘’Mavi Vatan’’ kavramından bahsederken ‘’bizi denizlerden soyutlayan haritaya bir meydan okumadır’’ demişti. Peki, bizi denizlerden soyutlamaya çalışan bu harita nedir?

2000’li yılların başlarında Sevilla Üniversitesi’nden bazı akademisyenler, yayımladıkları ‘’Sevilla Haritası’’ ile Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığının çözümü için sözüm ona bir çalışma olarak ortaya koydular. Harita iddiasında, özetle; Türkiye’nin hem Ege’de hem Akdeniz’de kıta sahanlığını kabul edilemez ve gerçekçi olmayan çok küçük ölçeklere indiren karasularıyla sınırlandırıyor. Bu lanet harita, kalan büyük bölgeleri de güya Yunanistan’a bırakıyor. Aslında, Doğu Akdeniz’de böyle şeylerin zuhur edeceğini İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, bir televizyon programında ifade etmişti. Yıldırım, o konuşmasında, ‘’1997 yılında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin bulunduğu bir CD’yi, kendisinin de tanıdığı bir danışmanı vasıtasıyla, dönemin Başbakanı Erbakan’a verilmesi maksadıyla kendisine iletildiğini ve sonrasında bu CD’yi Başbakan Erbakan’a tevdi ettiğini’’ söyledi. Yine Yıldırım aynı programda, ‘’O CD’de, doğalgaz rezervlerinin bölgedeki diğer ülkeler tarafından paylaşılması noktasında nasıl çalışmalar yapıldığını, Rahmetli Erbakan Hoca’nın bu gelişmeden sonra Doğu Akdeniz’deki olası anlaşmaları olgunlaşmadan evvel yaptığı çalışmalarla tek tek nasıl akamete uğrattığını’’ ifade etmişti.

Fransız Le Figaro Gazetesi’nin, 11 Ağustos günü ‘’Batılı Ülkeler Erdoğan Emperyalizmine Direnmeli’’ başlıklı yazısında, ‘’Sevr Antlaşması’nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğu’’ ifade edilmişti. 100 yıl önce tarihin çöplerine yırtıp atmış olduğumuz bu lanet Sevr, Batılılar tarafından tekrar gündeme getirilmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ege ve Akdeniz’de ülkemize dayatılmak istenen bu kabul edilemez düşünce ve eylemlere yönelik olarak, yaptığı çoğu konuşmada; ‘’Bir asır önce vatanımızı parçalamaya hedefleyen Servi nasıl yırtıp atmışsak, bugün de ‘’Mavi Vatanı’’ aynı kararlılıkla koruyacağız’’ dedi.

‘’Mavi Vatan’’ bilindiği üzere 2006 yılında emekli Tümamiral Cem Gürdeniz tarafından ortaya atılan bir kavramdır. Emekli Tümamiral Gürdeniz bir televizyon programında yaptığı söyleşide ‘’Öyle bir kavram olmalıydı ki bu kavram, Türkiye’de bu alanların en az Anavatan kadar önemli olduğunu, suyun altında da bir vatanımızın olduğunu ve bu vatana gelecek nesillerin çok fazla ihtiyacı olacağını ifade etmeliydim.’’ demişti. Gürdeniz, o söyleşide ‘’Mavi Vatan kavramının, Türkiye’nin realist, savunmacı, kendi deniz çıkar alanlarını koruyan bir doktrin olduğunu ifade etmişti.

Cem Gürdeniz tarafından ‘’Mavi Vatan’’ ismiyle kavramlaştırıldıktan sonra Emekli Tümamiral Doçent Dr. Cihat Yaycı, 2010 yılında bu kavramı bir doktrin haline dönüştürdü. 783.562 kilometrekarelik bir vatan toprağına sahip olan Türkiye’nin, etrafındaki denizler ile birlikte ayrıca 462.000 kilometrekarelik bir mavi vatana da sahip olduğu temeline dayanan bu doktrin, Türkiye’nin artık dış politikadaki temel savları arasında yerini almaya başladı. Cihat Yaycı bir televizyon programında yaptığı konuşmasında ‘’Mavi Vatan, Türkiye’nin yetki alanları, demek. Bu yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerinin korunması demek. Ekonomik hakları, doğalgaz ve petrol gibi hidrokarbon enerji kaynaklarının araştırılması, tespit edilmesi, çıkartılması, kullanılması, balıkçılık, rüzgar enerjisi gibi bunların hepsinin münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı hakları içerisinde olması demek’’ şeklinde ifade etmişti. Aynı konuşmasında Yaycı ‘’Üç sismik araştırma gemisi ve üç sondaj gemisi olan bir devletiz. İşte, devlet olarak enerji kaynaklarını nasıl bulacağımız, nasıl çıkaracağımız, bir deniz doktrinidir. Deniz sınırlarının çizilmesi ve Libya ile anlaşma bir doktrindir. Mısırla, Lübnanla, İsraille anlaşma yapılmışcasına o sınırları hesaplamak, haritaya koymak, doktrindir. Arama kurtama sahaları, çevre kirliliği için acil müdahele sorumluluk sahalarının mavi vatan sınırları içerisindeki alanlarla örtüşmesini sağlamak, doktrindir. Bir deniz yetki alanı kanunu çıkartmak, doktrindir. Bunların içerisine münhasır ekonomik bölge haklarını koymak bir doktrindir.’’ şeklinde ifade etmişti.

Preveze Deniz Zaferi’nin yıl dönümü dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan ve ‘’Mavi Vatan Marşı’’ ismiyle yayınlanan video klibin hemen giriş bölümünde, iki çocuğun Barbaros Hayrettin Paşa’nın “denizlere hakim olan, cihana hakim olur” sözü ile başlaması manidardır. Çocukların bu anlamlı ve önemli girizgahının hemen ardından, aynı video klipte Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, merhum şair Arif Nihat Asya’nın ‘’Bayrak’’ şiirini seslendirmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘’Mavi Vatan’’a en yüksek seviyede sahip çıktığının da göstergesi olsa gerek.

Video klip içerisinde gösterilen Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın muhteşem sancağındaki işaretlerin, anlamı ve önemini hatırlatmak isteriz. Sancağın en üstünde, Saff Suresi, 13. ayet yer alıyor. Mealen; o ayetlerde ‘’Ve ayrıca seveceğiniz bir nimet daha; yardım Allah’tandır ve fetih yakındır. Müminleri müjdele.’’ yazıyor. Sancağın ortasında Hz. Ali’nin çift ağızlı Zülfikar Kılıcı yer alıyor. Zülfikar’ın dört köşesinde ise Dört Halife’nin ismi yer alıyor. Yine sancakta yer alan el işareti ‘’Pençe-i Al-i Abâ’yı simgeliyor. Bu işaret, Ehli Beyt’e olan hürmetin, açık bir tezahürü olarak biliniyor. Zülfikar’ın altında yer alan iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan altı köşeli işaret ise bilindiği gibi ‘’’Davud Yıldızı’’dır. Bu yıldız, Hz. Süleyman’ın meşhur mühründe yer alan yıldızdır. Hz. Süleyman as. da yine bilindiği üzere İslam peygamberlerinden bir tanesidir. İnsanlara, hayvanlara, cinlere ve rüzgarlara hükmetmesiyle, tanınır.

Konumuz olan ‘’’Mavi Vatan’’a tekrar dönmek isterim. Aslında, ‘’Mavi Vatan’’ stratejisi Türkiye’de -bu şekilde tasnif yapmayı sevmesem de- ulusalcı, milliyetçi ve islamcıların üzerinde ittifak ettikleri en önemli birleştirici unsurların başında geliyor. Mavi Vatan doktrini, ülkemizi sevmeyen düşman unsurlar tarafından sadece bu özelliğiyle bile yer yer hedefe konulabiliyor.

“Türkiye’nin savunması ileri hatlardan başlar” fikrine dayanan bu stratejik doktrin, devlet aklının son yıllarda yeniden şekillenen İttifakların bir ürünü olarak geliştirip-tasarladığı bir sistemin çimentosu vazifesi olarak da görülebilir.

Türkiye olarak, Şubat 2019’da yüzün üzerinde deniz aracının katıldığı tarihimizin en büyük deniz tatbikatını gerçekleştirdik ve bu tatbikatın adına ‘’Mavi Vatan 2019 Tatbikatı ’’ dedik. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Diploma ve Sancak Töreni’nde ziyaret defterini imzalarken arkasında asılı duran ‘’Mavi Vatan 462.000 kilometrekare’’ isimli harita, dostları sevindirmiş iken hasımlarımızı da ziyadesiyle üzmüştü.

‘’Mavi Vatan’’ nedense Bilge Kağan’ın, Orhun Yazıtları’ndaki ‘’Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlu’nun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş…’’ ifadelerini hatırlatıyor.

‘’Mavi Vatan’’ Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’yı ve aziz değerlerin üzerinde simgelendiği kıymetli sancağı ile zaferlerini hatırlatıyor.

‘’Mavi Vatan’’ dünyaya medeniyet getireceğiz diyen Olimpus Dağı’nın şımarık çocuklarına da sahip çıkacak olan Hira Dağı’nın iyi evlatlarını hatırlatıyor…

Ya size…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.