enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Açık
19°C
Kocaeli
19°C
Açık
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Çok Bulutlu
21°C
Perşembe Çok Bulutlu
19°C

Neden Tunuslu Hayrettin Paşa ?

08.12.2022
A+
A-

MODERNLEŞME, OSMANLI VE TUNUSLU HAYRETTİN PAŞA (1820-1890)

Osmanlı döneminde Tanzimat ile başlayan modernleşme, Sanayileşme ve Fransız ihtilali etkileriyle oluşan siyasal zemin, anlayış farklılıkların getirdiği değişime Osmanlı’nın uyum sağlaması adına bazı konularda Tanzimat Reformlarına dair gerek ikna etme gerekse doğruluğunu ispatlama açısından Tunuslu Hayreddin paşanın üzerine büyük bir rol düşmüştür.  Tunuslu Hayreddin paşa bu minvalde o dönemde ki en etkin aydınlardan olmuştur.

Tanzimat hususunda İslami çevrelerin kaygılarını ortadan kaldırmak açısından doğan zarureti en iyi şekilde yapma gayreti içinde olanlardan birisidir Tunuslu Hayreddin paşa. Böylesi bir maksat ile yazdığıÜLKELERİN DURUMUNU ÖĞRENMEK İÇİN EN DOĞRU YOL”

(AKVEMÜ’L- MESALİK MARİFETİ AHVALÜ’L – MEMALİK)1868 yılında Arapça basılmış.

Kitabın genel çerçevesi doğu- batı medeniyeti arasında ki farklarda şeriat’e uygun olan Tanzimat şartlarının gerçekleştirilmesi üzerinedir.

Kitap 1874’te İngilizce ‘ye 1878’de Osmanlı Türkçesine çevrilmiştir.

Tunuslu Hayreddin paşa 1879 yılında 2. Abdülhamit döneminde sadrazam olmuştur.

Kitabı günümüze çevirisini Kerim Suphi Muhammed yapmıştır. Güncel olarak eser Büyüyen Ay yayınlarından çıkmaktadır.

Kitabın genel yapısına ve tarihin seyrine baktığımızda Tunuslu Hayreddin Paşa’nın uyum ve ikna gayretleri sonuç vermiş,lakin siyasal ve sosyal açıdan bu sonuçlar ne Osmanlı’yı ne de Türkiye Cumhuriyetini Batılı manada batının gerisinde kalmasına engel olmamıştır.

19.yüzyılda İslam dünyası büyük bir bunalım içerisindedir. Bu bunalımdan çıkış için oluşa gelen Islahat çalışmaları içerisinde birçok eser kaleme alınmıştır. Bunların içinde Tunuslu Hayrreddin paşa’nın çok ayrı bir yeri vardır. 3. Selim ile başlayan süreç 2. Mahmut döneminde zirve yapmış, Sultan Abdullaziz ve 2. Abdülhamit dönemlerinde ara ara sekteye uğrasa da devam etmiştir. Bu çağdaşlaşma ve yenileşme çalışmalarını İslami hassasiyetleri de gözeterek o dönemde birçok aydın dillendirip yazmıştır. Mustafa Reşid paşa, Şinasi, Namık Kemal, Said Halim paşa, Mahmut Şevket paşa ve Mehmet Akif Ersoy gibi isimler bu akımın öncül isimlerinden bazılarıdır. Hatta Mehmet Akif İslam ile Tanzimat koşullarının sentezini savunmuş, bir şiirinde de bu düşüncesini şu dizeyle ifade etmiştir.

“ Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,

  Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı…”

Islahat ve Tanzimat taraftarı da olan bu kesim garbın tekniğinden faydalanarak Şark’ın Şeriat hükümleri dâhilindeilerlemesinde bir sakınca olmadığı üzerinde ısrarla ve hassasiyetle durdular. Bu manada güce ulaşılmanın şartı ve ısrarı ile yeri geldiğinde devletin başı padişaha da muhalefet etmekte hiçbir sakınca da görmediler. Padişaha yada Hilafete, Saltana muhalefet konusunda Tunuslu Hayreddin paşa sonrasında mevcut muhalefetle ters düşecektir.

Tunuslu Hayreddin paşa Tanzimat’ı İslam dünyasının modern çağa uyması için bir fırsat olarak görür ve savunur. Ayrıca Tanzimat’ı, Avrupa Tanzimat’ı ve Osmanlı Tanzimat’ı diyeikiye ayırır. Lakin teolojik olarak yapılan bu ayrımın pratikte tarihsel gerçekliği pek karşımıza çıkmamaktadır. Paşa Tanzimat ile İslam arasında çatışma değil mutabakat olduğu kanısındadır.  Lakin Tanzimat-Islahat- Meşrutiyet ve Cumhuriyet birbirini tamamlayan bu süreçleri incelediğimizde hiçbir şekilde tam bir mutabakatın sağlanmadığı görülmektedir. Sonuç olarak Paşa’nın tavsiye ettiği İslami bakış ile reformların yapılmadığı da ileriki aşamalarda önümüze çıkmıştır.

Paşa İbn-i Haldun’dan ve onun eseri olan “Mukaddime” den fazlasıyla etkilenmiştir. Yalnız Paşa’nın batılı reformları savunurken İbn-i Haldun’un iklim ve Asabiyet teorilerinde ki faktörleri tam manası ile ele alamadığı ve ıskaladığı da görülmektedir.

Garp’tan, Şark’a oryantelist bir anlayış ile medeniyet devşirme çalışmaları günümüz aydınlarından Fuat Sezgin’in deyimiyle bizi “Aşağılık kompleksine”  sürüklemiştir. Bu kompleksiSezgin’in dışında üst düzey Oksidantelist olduklarını düşündüğüm Cemil Meriç ve Şerif Mardini birçok kez eserlerinde ve söylemlerinde dikkat çekmiştir. Meriç ise Tunuslu Hayreddin paşayı bu kompleksin dışında değerlendirir ve yeteri kadar değerlendirilmediğini söyler ve işin aslı da öyledir. Meriç kendi de Tunuslu Hayreddin Paşa’nın oryantalist kafa ile mücadele ettiğini ifade etmektedir. Cemil Meriç, ”Umrandan Uygarlığa” eserinde Paşa’nın hedefini tek cümleyle şöyle açıklar; “İslam kalarak çağdaşlaşmak.”

TUNUSLU HAYREDDİN PAŞA’NİN HAYATI VE DEVLET ADAMLIĞI

Kafkas kökenli olan Tunuslu Hayreddin paşa Osmanlı-Rus harbi sebebiyle ailesini kaybeder ve İstanbul’a köle olarak gelir. Tunus valisi Ahmet paşa tarafından satın alınıp büyütülür. Askeri ve dini eğitimi çok köklü bir şekilde almıştır. 1842 de orduya binbaşı olarak alınmış 1845’de kaymakamlığa terfi etmiştir. Tunuslu Hayrettin Paşa’yı daha sonrasın Avrupa ve Tanzimat konusunda yetkin ve etkin kılacak bir unsur olan uzun süre Fransa’da Paris’te kalmıştır. Fransa ‘da gerek Osmanlı gerekse Tunus Valiliği adına kritik görevlerde bulunmuştur. Birçok eserini, görüşlerini Avrupa’da ve özellikle Fransa’da geliştirmiştir. Tanzimat döneminde Avrupa eğitim alan yada görev alan birçok Türk subayı, Aydını, İslam konusunda Osmanlıda katı taviz ve değişimlerin olması gerektiği fikrine kapılır iken Tunuslu Hayreddin paşa bunların dışında kalmış ve İslami hassasiyeti kollayan bir anlayış içerisinde olmuştur. 1859 yılında Bay Muhammed sadık beyliği tarafından gönderilen paşa sultan Abdülmecid tarafından payitahtta kabul edilmiş, devlet erkânına dâhilolmuştur. Daha sonrasında Payitaht tarafından Tunus valiliğinde görevlendirilen paşa, Tunus hükümetinin uyguladığı borçlanma politikasına karşı çıkarak tüm resmi görevlerinden istifa etmiştir. Bu istifa ediş paşanın Tanzimat vizyonu ve misyonun devlet nazarında cereyan etmediğinin, birkaç hadisesinden sadece bir tanesi olacaktır.

Devlet ve siyaset sahnesinde 1860-1869 yılları arasında uzak duran paşa 1870 yılında kendisine Vezir-mübaşir ünvanıverilmiş, 1873 yılında Vezir-i Ekberlik verilmiştir. 1877’ye kadar bu görevini sürdüren paşa Tarımda, Eğitimde, ekonomide ve Tanzimat uygulamalarında büyük mesafeler kat etmiştir. Görev süresince  “Zeytune medresesin”de reformlar yapmış, modern mantık ile donanmış “Sadıkkıyye koleji”nikurmuştur. Genel kütüphaneler ve kültürel modern vakıflar onun döneminde önemli mesafeler almıştır. Hatta bu icraatlarından ötürü bir dönem “Rönesans babası”  namı ile meşhur olmuş lakin tüm bu başarılarına karşılık dış ve iç baskılardan ötürü görevinden 1877 yılında istifaya zorlandırılmıştır. Devlet her daim Hayreddin paşanın ufkunun ve kalitesinin farkında olmasına rağmen, batı dünyası ve içyapıdaki batıya hizmet eden statükocular onun tam bir hizmet yapmasını, ivme kazanmasını hazmedemiyorlar ve müdahalede gecikmiyorlardı. Buradan anlaşıla gelecektir ki, Tanzimat milli ve yerli, menfi manada devlet içinde gerçekleşmiyordu.

Tüm bunlara rağmen gerek başarıları gerek ehliyet ve liyakati Sultan 2.Abdülhamid’e kadar ulaşmıştı. 1879 yılında Sultan tarafından Sadrazam olarak görevlendirildi. Kabinesi ile icraatları ve entelektüel ekibi ile İslam hukuk metodolojisini modernize edişi ve Berlin anlaşmaları ile tüm dikkatleri üzerine çekmiş. Süreçte bu seferde Şeyhülislam Esad Efendi ve 2. Abdülhamit ile ters düşmüş, sadrazamlıktan istifa etmek zorunda bırakılmıştır. Daha sonrasında yaşananlara rağmen yer yer 2.Abdülhamit’in ona danışmaya devam etmesi, anlaşılan odur ki Tanzimat döneminde payitaht ve 2. Abdülhamid asla özgün, özgür bir devlet sahibi ve lideri değildir. Böylelikle Tunuslu Hayreddin paşa nazarında, ufkunda modernleşme ondan sonra da tam bağımsız bir ülke olmadığımız için gerçekleşmemiştir. Yani sonrası tarihi süreçten de anladığımız, Osmanlının ve Türkiye cumhuriyetin modernleşmesi kendine has ve lehte değil, aleyhte yaşanmış olup asla bir Osmanlı Tanzimat’ı yaşanmamış, bu bir kültürel, siyasal, toplumsal dönüştürmenin parçası olmuştur. Hatta bu durumu Tunuslu Hayreddin “Meclis-i- Mahsus’a” da fikirlerini söylemiş sonrasında tekrar devlet görevine, siyasete davet edilsede bu görevleri kabul etmemiştir. Bizatihi son teklif 1882 yılında 2. Abdülhamit hanın tekliflerini ret etmiştir. Paşanın siyasi mizacı karakteri reformist ve nettir. İstibdat şartları altında çalışmak bir yana nefret eden yapısı vardır. Paşa istibdat varlığını kabul etmiş bir Tanzimatçı idi. Paşa bu durumların sonrasın da 1890 yılında İstanbul da hakka vaki olmuştur. 1968 yılında kemikleri yani naaşı Tunus’a nakledilmiştir.

TUNUSLU HAYRETTİN PAŞANIN VİZYONU VE MİSYONU

Paşa Avrupalı ülkelerin gerek ekonomik gerek sosyolojik verilerini toplamış, bu düzlemde, şeriat içinde bir “Avrupa medeniyeti” nasıl inşa edilir bunun üzerine yoğunlaşmıştır. . Lakin bu çalışmalarının uygulamalarını devlet adamlığındatam olarak yapamamış, yaptırılmamış ve bunun olumsuzluğuna kapılarak vefat etmiştir. Paşa Tanzimat’ı yani modernleşmeye uyumu dört ana temele dayandırmaktadır.

1- İslam ülkeleri şeriatin kurallarına uygun olarak bir medeniyet gelişmesi sağlayabilir.
2- İslam ümmetinin gerileme sebepleri ve ilerleme çözümleri.
3- Avrupa’nın uygarlık seviyesine ulaşmasında ki vasıtalar bu vasıtaların bizim medeniyetimize arzı.
4- Müslüman toplumun modern çağa uyum sağlayarak yenileşmesi ve reformları gerçekleştirmesi.

Peki bu söylenenler neden gerçekleşememiştir? Sosyolojik bakış açısı ile ulaştığımız bizce sonuçları karşılığında dört ana maddede toplanmaktadır;

1- İslam medeniyetin içtihadı kendi gelişen bir fıkhı ve medeniyeti varken, Fuat Sezgin’in dediği kompleksinbaskın gelmesi.
2- İslam’ın gerilemesini teknik gelişmelere bağlayıp, İslam siyasetinin Nebi’den bu yana olan siyasi tarihinikendi ışığında değil batının ışığında değerlendirilmesi.
3- Uygarlık seviyeleri vasıtasında, Hayreddin paşanın ve diğer Tanzimatçıların kaçırdığı şey ibn-i Haldun’dan ilham almalarına rağmen coğrafya farkının sosyolojik dinamiklerini kaçırmaları. Vasıtalar hususunda batı ile aynileşme çabası ve bunun Osmanlı halkında karşılık bulmaması.
4- Gerçekleşen reformların ekseriyet ile siyasi kaygı, zaaf ve zayıflıkla gerektiği gibi yapılmaması.

Tunuslu Hayreddin Paşa daha sonra Yenilikçi İslam hareketinin fikri manada temsilcileri olan Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Muhammed ikbal gibi isimlere ilham kaynağı olacaktır.

TUNUSLU HAYRETTİN PAŞANIN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE MODERNLEŞME OKUMALARI

Paşa Allah’ın yeryüzü kanunu, Allah’ın medeniyeti tanımlamaları ile ve o tanımlamaları destekleyen ayet vehadislerle yapılacakları devamlı destekler.

Adalet, batı ve bu minvalde cereyan eden siyasi mülahazalar hususunda, İslam medeniyetinin asla geri kalmadığının altını defaten çizer.  Geri kalan çarpık Din ve Şeriat anlayışının etrafında döner fikirleri. En temel sorunun fıkhi içtihatlar ile siyasi içtihatların karıştırılması olarak görür ki, nitekim bu görüşün ekseriyetine şahsımda katılır. Bu manada Batıda Rönesans “Tanrının insanlaştırılması, insanın Tanrılaştırılması” olarak tezahür eder yaşanırken bizdedoğuda ki tezahürü ise “Örfün Din’leşmesi Din ’inörfleşmesi” olarak gerçekleşmiştir.

Paşaya göre aslında yaptıkları tespitlerin çoğu siyasi kimlikler tarafında görülmekte idi. Lakin siyasi ikbal kaygıları ve bu manada yaşanan toplu zaaf işi tamamen raydan çıkarıyordu. Batının Siyaset anlayışı “Umut ve Korku üzerine inşa oluyorken, bizim İslam medeniyetinde başarılı dönemde siyaset anlayışı “Adalet ve Ahlak üzerine inşa ediliyordu. Özellikle 16. Yüzyıldan sonra batının gerek siyasi, gerek ilmigerekse teknolojik modernleşmenin öne geçişi ve dünyanın merkezine erdemlerden daha çok siyasi güç ve iktidarın yerleşmesi ve Roma’nın Timokrasi (Gücün ve sermayenin yönetimi) anlayışının geri dönmesi ve hâkim olmasıyla, bu hal İslam olan ülkeleri çıkmaza sokuyordu. Osmanlı dâhil birçok İslam ülkesi konuyu sadece metasal modernleşme ve siyasal olarak anlaması sorunu daha fazla büyütüyor bu manada Hayreddin paşa çözüm önerilerini sunuyordu. Bu sunum halen ve o dönemde her daim yapılıyor lakin siyasi riyaset sorunu o günde bugünde hala aşmamakta ısrar etmektedir. Hatta bu durumu gören İslam olan Halife, Âlim, Padişah isimlerde bunu zikretmiş ama bedelini ağır ödemişlerdi. Bunlardan bazıları Ebuzer, İmam-ı- Azam, Hüseyin, 2. Muaviye ve Osmanlı’da tek siyasi eser yazan ve konuyu cesaretle gündeme taşıyan 15- 16yüzyılda yaşamış olan, Yavuz Sultan Selim’in kardeşi ŞehzadeKorkud (Siyasetin Ahlaki Eleştirisi-(Timaş  Akademi) gibi isimlerin hayatları ve tabiki Tunuslu Hayreddin paşanın hayatı.

Paşa çözümde iki hedefe odaklanır;

Birincisi İslam ümmetinin, ümmet ve medeniyet bilincinde Avrupa’ya karşı eksik ve geri kalındığını söylene gelen şeylerin, Şeriat nazarında hiçbir sakıncasının olmadığının izahının detaylıca İslam topluluklarına yapılması.

İkincisi ise içimizde ki Gayri Müslümlerin tanınması haklarının verilmesi ve dışarda ki Gayri Müslümler ile tebaamız olan Gayri Müslümler arasındaki ilişkilerin iyi izlenilmesi.

Paşa eğitim hususunda, Osmanlı Tanzimat’ı Mantığına vurgu yapılmasının önemine dikkat çeker ve Gazalinin şu ifadesi üzerinden konuyu detaylandırır; “Mantık bilmeyenin bilgisine güvenilmez”

Ve asıl Avrupa’nın başarısı modernleşmede sanayide değil mantık ilminde saklıdır. Paşa yer yer bunu görsede tarih boyunca bizde ki hiçbir modernleşme yetkilisi bunu tam manası ile kavramamış kavrasa da uygulamamıştır.

Paşa ekonomik açıdan ihracat ve ithalat dengesini batıya olumlu atıflar yapar ve örnek alınması gerektiğinin mantık gibi altını çizer.

Askeri anlamda Asr-ı- Saadetten ahlaki ve stratejik örneklendirmeler yapar, sadece buna batının teknolojik gelişmenin katılmasını söyler. Terk edilen sadece teknoloji değil değer ve mantık ölçülerini vurgular. Avrupa’nın gezilmesini tavsiye eder ki kendide bizatihi bu şekilde yapmıştır, Avrupa a önemli görevlerde üstlenmiştir.

Paşa İbn-i Haldun gibi, medeniyetlerin çöküşünü adaletten uzaklaşıp, zulümün artmasına bağlar.

Şeriati’in en temel özelliği olan istişarenin kaybolduğuna değinir. Eleştirel zekânın ve aklın yoksunluğunun tavan yapmasıdır bizi geriye doğru iten.  Devlet aklı ile âlim ufku entegrasyonu sağlanamamaktadır. Hükümdarların tabiatı, tabiata aykırıdır.

İstişare, eleştiri, liderin yetki ve etkisi kanun ve metotlar ile kesinleşmesi lazımdır. İktidar ve devlet her manada sınırlı olmalıdır. Vergide ve gelirde denge batıda sağlanmıştır. Bizde yoktur, sanayileşmeden önce bu adımlar atılmadığından sanayileşme bizi ileri götüreceğine yozlaştırmıştır.

Tek adamlık ve tek bir adama bağlılık acziyettir. Paşa bu manada El- Kayruni’ye alım yapmış ifadelerinde Kayruni’ye ait olan tespite çok kez dikkat çekmiştir. ; “Vatanın kaderi tek bir kişiye indirgeniyorsa, o tek kişi ile gelen zaferde, özgürlükte olsa rezilliktir, aşağılıktır.” Kanunların yerine hükümdarların geçmesi yanlıştır ve Avrupa Tanzimatıöncelikle bunları aşmıştır.

Paşa eserde Arapların Yunan Grek filozafisinden önce birçokşeyi, modernleşme, sanayileşme olmadan çözdüklerinin ve bunun tarihsel vesika ve örneklerini vererek fikirlerinin alt yapısının sağlamlığını, sağlamasını onu tanıyanlara, okuyanlara sunar.

Sonrasında Arap ve Türk devletlerinin gelişen dönemine ve o dönemdeki gelişme mantığına değinir. Hatta bu gerçeği tespit eden ve ifade eden batılı aydınları isim isim örnek verir. Bunlardan bir kaçı;

Sedillot, Duruy,Tiers,Miil, gibi isimlerdir. Tanzimat konusu ikiye ayıran paşa Osmanlı Tanzimat’ında ikiye ayırır; Siyasi Tanzimat ve İlmi Tanzimat. Her iki alanda başarılı olamayan Osmanlı ve cumhuriyet siyasi Tanzimat anlayışında halen daha baskın şekilde başarısızdır.

Paşa batıda bu ilerlemeci mantığın taşıyıcı intelijansiya’sınavurgu yapar ve isim isim zikreder;

Saint Bernard,Saint Thomas,Albert le Grand, RaymondLulle,John Dunsscot, Montesguie  gibi isimler bunlardan bir kaçıdır.

Paşa batıda kurulan Siyaset ve ahlak akademisinin ve kütüphane mantığın bizde de var olmasının gereklikleri sırayla dizer ve dünya kütüphanelerinden ve onların tarihçelerinden, istatistiklerinden örnekler verir, kıyaslar yapar. Avrupa siyasi işleyişine yetkilerine bakar ve bize uygun düşen donelerüzerinde uzun uzadıya durur.

NEDEN TUNUSLU HAYRETTİN PAŞA?

Biz neden bu konuya özellikle böyle ayrıntılı değindik?

Tunuslu Hayreddin paşa gerek devlette gerek yerinde gerekse düşünce dünyasında Tanzimat’ı, Modernleşmeyi çok iyi anlamış, irdelemiş bir aydınımızdır. Hayranı, ilham kaynağı ve Sosyolojinin kurucu isimlerinden olan İbn-i- Haldun’un bir nevi modern dönem temsilciliğini yapmıştır. Haldun da paşa da devlette ve siyasette yer almış ama istediklerini yapamamışlardır. Sonuç olarak sosyolojik olarak Osmanlı’nın modernleşme süresi içerisinde ne yaşadığını bize yansıtan ve halen yansıtmakta olan günümüze kadar gelen çok önemli bir kişiliktir…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.