Zifiri gecenin, zerre aydınlığında başladı içimdeki çocuğa yolculuğum.
İçime içime ilerlemeye, ürkek ama sağlam adımlarla yol alıyordum.
Titriyor ama titredikçe yanıyor, terledikçe üşüyor, çelişkiler sarmalında içime ulaşıyordum.
Açtım gözlerimi var gücümle, fer fecir baktım, aradım içimde içimdeki çocuğu.
İçimdeki çocuk ne namaza durmuştu, ne gülüyordu ne ağlıyordu ne oynuyordu.
İçimde ki çocuk artık içimde hiçbir yerinde yoktu.
Meğer içimde ki çocuk içeme bile sığamamış taşmış ve kaçmıştı.
Öylesine duygu kapladı ki beni, sorma bana…
İçim zamana yenildi.
İçimdeki çocuk yaradanına hicret etmişti.
Nasıl gözyaşlarım akmışsa, ruhumun derinliklerinden gözlerime.
Mikail beni Rabbine şikâyet etti.
İsrafil az kalsın daha henüz yapamadığı görevinden istifa edecekti.
Yaşadığım ömrün, keşkeleri ile ahları oturmuşlar, Rus ruleti oynuyorlar, bu ruhi haliyetimin resmini Azrail’e gönderdim.
Bekliyorum…
Keşkelerimin mi?
Ahlarımın mı?
Hangisinin kıyameti önce kopacak?
Yoksa hepsinden önce benim kıyametim kopacakta beni mi alacak.
Merak ediyorum içimde ki çocuk beni nerede karşılayacak
İnşallah büyümemiştir kaçtığı yerde, yoksa hepsinden büyük bir kıyamet kopacak…