enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3525
EURO
34,7677
ALTIN
2.392,26
BIST
10.248,81
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Hafif Yağmurlu
18°C
Kocaeli
18°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
26°C

MSP Milli Selamet Partisinin Kuruluşu

A+
A-

Bu konuya kısa değineceğiz. MSP’ 11 Ekim 1972 Tarihinde resmen kurulmuştur. MNP’ kapandıktan sonra, 12 Mart Muhtırası ile 9 Mart Marksist darbesi harekete geçmeden lağv edilmiş ve 9 Martçıların liderleri 12 Martın ihtilalci kadrosuna katılmıştır. Özellikle Muhsin Batur Hava Kuvvetleri Komutanıdır. 9 Mart’tan önce ABD’ ye çağrılır ve geldiğinde de bu grubu tabiri caiz ise satar ve 12 Mart 1971 darbecilerine katılır. Demirel istifa eder. Meclis fesih edilmez. CHP’den istifa eden Nihat Erim, hükümeti kurar.
Israrlar üzerine, MNP’ kadrosu yeni partiyi Süleyman Arif Emre’nin başkanlığında kurar. Partinin hedefi, MNP’ de olduğu gibi, ahlak devrimi yapmaktır. Partinin amblemi dip tarafı kalp şeklinde olan anahtardır. Ne ifade eder bu anahtar? Kalp, manevi kalkınmayı, üst kısmı da maddi kalkınmayı temsil etmektedir. Parti kurulma haberi dünyada yankılanır. BBC yeni parti ile ilgili özel haber yapar ve MSP’nin Batı için, Siyonizm için tehlikeli olduğunu anlatır. Bunun üzerine Başsavcılık hemen harekete geçer.
Parti kurulur, daha Anadolu teşkilatları kurulmadan başsavcılık amblemi ister. Başsavcı amblemi inceletmiş ve bilir kişiler anahtarın uç tarafına, kûfi yazıyla Allah (c.c) yazıldığı ifade edilir. Bu haberler basında da yer alır. Arif Emre, savcıya verdiği cevap da, amblem yeterli bulunmadığından ressama iade edildiğini söyler. Hatırlarsanız, AK parti kurulduğunda da, ampulün dip kısmının sarığa benzediği yazılmış ve amblemde bir düzeltme yapılmıştı.
Sonuçta, parti 42 vilayette teşkilatlanır ve 1973 seçimlerine girer. 48 Milletveliyle de Meclise girer. CHP’ ile hükümet kurar. Böylece Türkiye de yeni bir dönem başlamış olur.
“Zulmün topu var, güllesi var, kal ’ası varsa
Hakkın dönmez yüzü, bükülmez kolu vardır.” Diyerek yola çıkılır…

1-HİLAFETİN BÜYÜK FAYDALARI OLABİLİR…

Yılmaz Çetiner, Milliyet Gazetesi 25 Eylül 1969
Erbakan’a göre; Türkiye’de din hürriyeti yoktur.
Solcuların ekonomik teşhisi doğrudur.
Din‘le, devlet ayrı şeydir lafı, boş laftır.

“Adana da ve civarından hüküm süren ünlü Kozanoğluları beyliğini tarihte okumuşsunuzdur… Ben o ailenin torunlarından biriyim. Yüz yıl kadar önce (1869) , Sultan Hamit Cennet Mekân zamanında Kozanoğlularının son oğlu olan dedemin ağabeyi beyliğin nazırı idi… Mali işlere bakıyordu. Ve asıl bağlı olduğu padişahın büyük güveninin kazanmıştı. Bu yüzden yakın zamana kadar. “ Nazır zade” soyadını kullanıyorduk… Ancak, kanun değişince “Erbakan” soyadını aldık.

Evet, 1969 seçimlerinin en ilginç kişisi, Prof. Necmeddin Erbakan karşımızda güleç yüzü ile bunları, hayatını anlatıyordu ve biz de şimdi öğreniyorduk onun Bakanlık Hatta Başbakanlık istemesinin gerçek sebebini… Demek ki bu arzu taauzun yıllar öncesine “ Nazırzadeliğe” kadar dayanıp gidiyordu.
Gayet rahat bir dille konuşmasına devam etti:
Babam ağır ceza Reisi olarak yıllarca Anadolu’yu karış karış dolaşmıştır. Ben ise o arada 1926 yılında Sinop’ta doğmuşum… 6 kardeşiz. En büyüğümüz Tıp Profesörü, diğeri de onun gibi… Benimle beraber aile içinde üç Profesör oluyoruz. Kardeşlerimden biri diş hekimi ( O da Prof. du Kemalettin) en küçüğümüz müteahhit. Hemşiremiz ise hukukçu…

Ben İstanbul Erkek lisesini bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesine gittim… Ve oradan birincilikle muzun oldum… Zaten ilk mektepten üniversitenin sonuna kadar Cenabı Hakkın lütfuyla hep pekiyi dereceyle birinciliği muhafaza etmişimdir.

-Sizin Başbakan Demirel ile sınıf arkadaşı olduğunuz söylenir… Doğru mudur?

Erbakan tebessüm etti…
Evet, Süleyman beyle ikinci sınıfta buluştuk.. O benden üç yaş büyüktür. Ancak imtihan vererek birinci sınıfı okumadan ikiye girdiğim için o yıl arkadaşlık ettik… Ben 1948 yılında üniversiteyi bitirdim. .. O da benden altı ay sonra diplomasını aldı

Arkadaşınız Demirel okul sıralarında iken politikadan, memleket mesellerinden hiç bahseder miydi? Onunla bu konulardan konuşup dertleşir miydiniz?

Erbakan bir an düşündü ve sonra cevap verdi:
Süleyman Bey sakin, kendi halinde bir Anadolu çocuğuydu. Başkalarıyla politika konularını münakaşa ederdik amma, onunla hiçbir şey konuşmazdık. Kimsenin nazarı dikkatini çeken bir talebe değildi. Önceleri makine Fakültesindeyken sonradan inşaat şubesine geçmiştir. Çünkü biz de “ eğe” işleri vardı ve hayli ağır çalışmaya icap ettiriyordu. Bu ders…
Notlarınız ne durumdaydı acaba?
Ben sınıfın birincisiydim… 20 numaradan aşağı not almamışsındır hiçbir zaman.
Peki, ya Süleyman Bey?
Onunki de fana değildi notları 13-14 numara alırdı. Orta bir talebeydi…
İTÜ’yü bitirdikten sonra motorlar kürsüsünde asistanlık yapmış, Almaya da doktora tezini hazırlamış ve nihayet 1953 yılında doçentlik imtihanını kazanmıştır. 12 yıl sonra 1965 yılında ise onun okuduğu fakültede Prof. olduğunu gördük.

Bakınız Erbakan o safhasını nasıl anlatıyor:

Türkiye de ilk defa dizel motor imal eden fabrikayı ben kurdum. yıl 1956 şimdi 850 işçi çalışıyor orada.. ve yılda yüzde yüz yerli 5000 dizel motor yapılıyor. Özel sektöre ait olan Gümüş Motor fabrikasını 300 ortağı var… Ancak %5 den fazla hiç kimsenin hissesi yok. 1963 yılına kadar üniversitenin izniyle Genel Müdürlüğünü ve idare meclisi reisliğini yaptığım bu fabrika sanayi hayatımıza geniş faydalar temin etmektedir. Türkiye’nin otomobil dâhil her türlü makinayı yapabileceği inancı bana buradan gelmiştir.

-Montaj sanayi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Montaj Sanayi’nin aleyhinde değilim Çok uzuz dış ödemelerle patent alıp içerde her şey yapılabilir. Ve asıl Hindistan’daki, Japonya’daki tatbikatın taraftarıyım…
-Nasıl orada ki?
-Belirli bir süre sonra fabrikalar millîleştirilir… Onlar memleketine teknoloji getiriyor ve sonra onun sahibi oluyorlar…
Necmettin Erbakan, “ Türkiye’nin bütün iktisat ve sosyal manzarasını girmek ve öğrenmek bana odalar Birliği Reisiyken nasip oldu.” Derken şunları ilave etti:
-Bugünkü gidişattan dolayı solcular Adalet Partisini itham ediyorlar. Bu itham doğrudur. teşhisleri isabetlidir. Ancak tedavide bizim yolumuz solculardan ayrılıyor.. Biz milletin haklarına hürmetkâr bir sistemle yatırımların Anadolu’ya müteveccih olmasını, Türkiye’nin mevzii olarak değil, bütünüyle iktisaden güçlenmesini istiyor..

-Şimdi böyle değil mi?

-Hayır, sadece İstanbul istifade ediyor. Odalar Birliği ne verilen 20 milyon dolarlık yatırım kotasından, 19 milyonunu İstanbul tüccarlarına, 1 milyonu bütün Anadolu’ya dağıtıyorlar… Bunu değiştirmek için Mason Sırrı Enver Batur’un değişmesi lazımdır. Amma bu defa kanunsuz kuvvetler çıkar karşınıza… Fakat peşini bırakmıyoruz bu işin… Sonuna kadar gideceğiz hak yolunda…
Prof. Necmeddin Erbakan’ın din konusundaki görüşleri genellikle biliniyor amma… Ortada yeni bir takım gerçekler ve söylentiler var. Ve niye biz daha derinine inmeyelim? Parlamentoya 50 milletvekili ile geleceğini, AP’ye, nihayet Türkiye’nin kaderine hâkim olacağını ilan eden “ Nazırzade”nin ne düşündüğünü öğrenelim.
Bu amaçla Konya bağımsız milletvekili adayına bir sual daha sorduk…
-Türkiye’de Anayasa tam bir din ve vicdan hürriyeti tanımıştır. Ancak bu hürriyet 163. Maddeyle kısıtlanmıştır. Bugün Türkiye ‘de bir vaiz kalkıp “faiz haramdır” diye vaaz verir ve tevkif edilir. Bu gibi sözler yüzünde on binden fazla din adamı mahkemelerde, hapishanelerde sürünmektedir.
Bizdeki din hürriyeti hiç Batılı Ülkeyle mukayese edilemez Ancak Rusya ile mukayese edilebilir… Risale-i Nur okudu diye adamı tevkif et… olur mu böyle şey? Ne diye Cuma günleri tatil yapmıyoruz da Pazar tercih ediliyor. Pazar günü Hristiyanlar kiliseye gider. Cuma günü tatil yapılsa da Müslümanlar rahatça camiye gitseler olmaz mı? Ne mecburiyeti var bu milletin bu zulmü çekmeye?
-Fakat sayın Prof.… Bir takım gazeteler neler yazıyorlar … Neler istiyorlar okumuyor musunuz? ve sonra siz din hürriyetinin olmadığından bahsediyorsunuz?
-o gazeteler yazıyor diye din hürriyeti var diyemeyiz, onlar görev yapıyorlar.. Öbür tarafta din yüzünden tevkif edilen on bin vatandaşa ne diyelim? Evet… Bu 163. Madde kaldırılmalı, din hürriyeti Müslümanlar mutlaka verilmelidir.
İlkokul, ortaokul çağında iken bize şunları öğretmişlerdi: Ve ta bugüne kadar inanmış, kabul etmişsizdir o öğrendiklerimizi.
Dinle devlet ayrı şeydir birleşmez.
Din bir duygu ona kimse ilişmez.

Sayın Erbakan acaba ne der bu görüşe?

-Bütün batılı ülkelerde din siyasete hâkimdir. Hatta İsrail’de din devletin üstündedir.. Dinle devlet ayrı şeydir birleşmez, boş laftır, uydurmadır… Gerçek değildir Dinle devlet aynıdır, beraber yürür Ayrılmalarına imkân yoktur.
Erbakan’la görüşmemiz bir hayli ilginç safhaya giriyordu. Görülüyor ki sayın Prof. Ancak, din hâkimiyeti altında yürüyen bir devletin memlekete huzur getireceğine, kalkındıracağına inanıyordu. Büyük devrimden, Atatürk devriminden 45 yıl sonra bunları duymak dinlemek ne acı… Hem de bir Teknik üniversite profesörümden. Bu acıyı büsbütün artıran bir sual daha sorduk kendisine.
-O halde Hilafet hakkında ne düşünüyorsunuz ona da taraftar mısınız?
Erbakan hemen cevap verdi:
-Hilafet gelmesinin bir çok büyük faydaları ola bilir siyasi faydaları da..
Ve sonra ilave etti…
-Ben illa gelsin iddiasında değilim.. Ama millet isterse her şey olur… Her şey olur… Kısa bir süre durup düşündü ve:
– Ancak bu fikirler bir tabu gibi göstermekten de bir fayda gelmez. Türkiye de artık her konu medeni insanlar seviyesinde görüşülebilmelidir.

– Peki, Atatürk hakkında görüşünüz nedir?

-Hangi bakımdan sordunuz?

-İnkılapları, kurtarıcılığı ve her yönden
Cumhuriyet neslinin çocuğu Prof. Erbakan bir süre sustu ve sonra yine konuştu:
-Atatürk’ün Halifeye yazdığı mektup onun Halifeye nasıl hürmet beslediğini ortaya koymaktadır. Hem Atatürk din aleyhtarı değildir ki Kur’an-ı kerimin okunmasını da severdi.
Sohbetimiz uzadıkça Erbakan açılıyordu… Derdini kolaylıkla, rahatça ifade edebiliyordu, siyaset sahnesinin bu yeni yıldızı Seçimlerden sonra söner mi, sönmez mi kestirmek pek mümkün değil amma, Profesör şu tavsiyeler de bulunuyordu cümlemize:
-Dünyada üç türlü istikamet vardır… 1- Komünizm (yıkıldı)… 2-Siyonizm… 3- Her milletin kendi milliyetçiliği. Biz üçüncü yolu tercih etmek mecburiyetindeyiz… Şimdiki yol ise Türkiye’ yi felakete götürür. Solcular yanlış hareket ediyorlar… Zavallı bir vatandaş kendi halinde namaz kılıyor. Sataşıyorlar ona Asıl kazığın nereye dikileceğini bilmiyorlar ne istersiniz o adamın dinine bağlılığından.

Öte yandan Avrupa yatırım bankası 35 milyon yatırım kredisi verir, bu krediler beş yıldır sanayi Bakanı kanaliyle İstanbul’daki yarana dağıtılır. Nerde Anadolu tüccarının hakkı onlar unutulur. Solcular bunun farkında değildir.

Erbakan Türkiye’nin kalkınmasında bölgesel planlamayı gerekli buluyor. Ayrıca bunun yalnız devlet eliyle değil özel teşebbüsün de iştirakiyle gerçekleşeceğini öne sürüyordu.
-Amma er – geç Meclise gireceğim orda hesaplaşacağız Ap’ li’lerin dörtte üçü ile aynı fikirdeyiz Eli kırbaçla tüfekli kaptandan yöneticilerden mutlaka kurtulacaklar onlar Ve milliyetçi mukaddesatçı yolda beraberce yürüyeceğiz.
-Ve sonra meclise girdiğimiz zaman bütün Anadolu köylerinden kasabalarından “ Bak filanca bugün mecliste konuşacak” diye vatandaşlar kamyonlarla gelecek sel gibi akacaklar Ankara’ya. (Ankara’ya akmadı ama Hoca konuşurken Türkiye deki bütün kahveler dolardı)

-Son bir sual Sayın Erbakan. İktidarda olsanız ne yaparsınız? Sağ için hürriyet istiyorsun, iyi güzel amma Sol’a Hürriyet tanımayacak mısınız? Sol fikirlerinde serbest olmasına taraftar mısınız?

Erbakan güldü:
-Bir tıp talebesine Tifo ve tifo mikrobunun zararları öğretilirken, onun aynı hastalığı kapmasına izin verilir mi hiç? Elbette mikrobun bulaşmasına meydan bırakmayız.

-ya ne yaparsınız?

-Sultan Fatih ne yaptıysa onu yaparız. Milliyet 25 Eylül 1969

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.