Benim için çok önemli olan aile konusu ile ilgili bir yazıyla başlamak istedim. Bu konuda çok acil bazı adımların atılması zorunluluğu var. Bir akademisyen olarak böyle bir konuya duyarsız kalamazdım.
Aile, toplumun temel taşıdır. Ailelerin yapısı toplumla ve gelecekle ilgili ciddi veriler sağlar. Bir toplumu anlamak için, aile yapısını incelemek yeterli olacaktır. Sağlam aile yapısının olduğu bir toplumda kolay kolay buhranlar yaşanmaz.
Modern toplumların aile konusundaki temel hastalığı ülkemize de sirayet etmiş bulunuyor. Herkesin kendi başına hayat mücadelesi verdiği, sevgi, saygı ve aile bağlılığının her geçen gün azaldığı ülkemizde ciddi sorunlarla karşılaşmaya başlamış bulunuyoruz. Milyonluk şehirlerde kendini yalnız hisseden büyük çoğunluk, bizler için olumlu bir gelecek sunmamaktadır.
Bir taraftan geleneksel ve dinsel değerler erozyona uğrarken, bunlarla eşgüdümlü olarak ailevi bağlarda zedelenmektedir. Kimle karşılaşsak, psikolojik sorunları olduğunu belirtiyor. Maddi olarak her şeyi olan nice insan psikolojik sıkıntılarla hayatını sürdürüyor.
Ailenin temeli her geçen gün daha da zedelenmiş ve bir taraftan boşanmalar, diğer taraftan da aile içi şiddet hızla artmıştır. Cinnet geçiren ve aile içi katliam yapanların sayısı her geçen gün artmaktadır.
Peki bu sorunu çözmeye dönük adımlar atılıyor mu veya atılıyorsa yeterli mi? Kişisel kanaatime göre, bu konuda bazı adımlar atılmakla birlikte, ters tepki yapmaktadır. Neden derseniz…
Türkiye’de aileyi bir arada tutmaya dönük değil, tam tersine dağılmasını kolaylaştırıcı adımlar atılmaktadır. Aile içi şiddetin çözümünü hemen bulmuşlar: Kadın şikayetçi olduğunda erkeğe evden uzaklaştırma veriliyor. Kadının beyanı esas alınıyor. Bu yaklaşım, erkekleri potansiyel suçlular olarak görmektedir. Kadınların her zaman doğruyu söyleyeceklerinin garantisi var mı? Tabii ki yok. Bir kadın rahat bir şekilde kocasına iftira da atabilir.
Erkeği evden uzaklaştırmak veya evden kaçan kadınlara koruma sağlamak kolaycılıktır. Sorunu çözmek yerine içinden çıkılmaz hale de getirebilmektedir. Aile ile ilgili bakanlığın yapması gereken şey, kadını korumaya almak ve boşanmayı kolaylaştırmaktan daha fazlası olmalıdır. Tabii ki kadına şiddet en ağır şekilde cezalandırılmalı ama erkeğe dönük şiddeti de aynı şekilde dikkate almak gerekir. Şiddet sadece kaba kuvvetle uygulanmamaktadır. Can güvenliği olmayan kadın ve erkeklerin de koruma altına alınması gerekir. Fakat asıl yapılması gereken şey, şiddeti oluşturan ve boşanmalara yol açan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Bir aileyi dağıtıp, fertlerine (kadın, çocuk) destek sağlamaktansa, bu ailenin dağılmaması için gerekli adımların atılması olmalıdır. Batının bize empoze ettiği değerler temel alınarak aileye bakarsak, ortada ne aile ne de huzur kalır.
İstanbul Sözleşmesi ve bazı kadın dernekleri, güçlü bir ailenin oluşması için değil, ailelerin dağılması için bir altyapı oluşturuyor. Kadın ve erkeği karşıt olarak konumlandırdığımızda ne sevgi, saygı ne de aile kalır.
Bakanlık tarafından yapılacak özel çalışmalarla ailelerin parçalanmasının önüne geçilebilir. Kendi gelenek ve inanç dünyamızın sağlam temellerini baz alan bir eğitim sistemi ile bu toplumun geleceğini daha iyi bir noktaya taşımak mümkün. Aile Bakanlığının artık ailelerin birlikteliğini destekleyecek projelere yoğunlaşması zorunluluktur. Muhafazakar bir iktidarın aileyi muhafaza etmeye dönük daha sağlıklı bir bakış açısına ihtiyacı vardır.