Baudrıllard; Simülasyon kavramını kuramlaştırırken sürecin başlangıcını Rönesansa kadar dayandırır.
Batı tarihinin temel yapı taşının ahlaki hezeyanlara dayalı bir psikolojik rahatsızlık olduğunu ifade eder.
Baudrıllard;1850 yılında “Bunalımlar Çağı” tanımının yapıldığı dönemden günümüze kadar gelen süreçte bir simülasyon ile bir Hiper-gerçeklik hokus- pokusu ile ters düz edilen algıların, sanrıların olduğu tezini ortaya atar ki bu tez kanımca çok yerinde ve yaşanır haldedir.
Baudrıllard; Böylesine teknik, mekanik güncel bir kavramı nasıl oluyordu da Rönesans’sa Aydınlanmaya kadar dayandıra biliyordu? Baudrıllard; Bunun teolojik, antolojik ve epistemolojik açılardan da ele alarak zihinsel temeline iniyor tözsel-özsel olguyu mantaliteyi yakalıyordu. Nedenlere neden olan nedeni yakalama ve sunma yetisine ulaşıyor, Tezinin altını her türlü bilimsel yöntem ile de destekliyordu. Peki, o tez, özetin özeti olarak neydi; Aydınlanma ya da Rönesans, aklı hakikatin yerine koyuyordu.
Dünyevi bir Mesihçilikle hakikatlerin üzerindeki perdeyi kaldıracağını ve maddi ilerleme ile modernleşme ile yapacağı kurgu ile tanrı-insan modeliyle oluşturduğu gerçekliği hakikatin yerine ikame ettiriyordu. Baudrıllard; Oluşan gelen bu durumun gerçek ile hakikat arasında ki keskin farkın yok edilmeye çalışması olarak görür. Oysa her hakikat gerçek olabilir ama her gerçek bir hakikat değildi. Batı aklı tek otorite alarak, modern- ulus devlet anlayışını beslemiş, bu ona fazlasıyla yaramıştır ama insani tüm hastalıklarını arttırmış hatta bunu diğer toplumlara da transfer etmiş, kriz büyümüş ama kriz simülasyon ile hiper-gerçeklik ile örtülmeye çalışılmıştır.
İnancın yerine akıl, dinin yerine bilim. Ne aynılar ne alternatifler. Ve simülasyon ile aynileştirme ve alternatifleştirme, olmayanın, olmayacak olanın oldurulması müdahalesi… Rönesans; sahtenin asılı… *Tanrı düşüncesinin buharlaştırılması ile hakikatin parçalara ayrılarak etkinsizleştirilmesi.
*Bütünsel gerçekliğin egemen olduğu bir dünya oluşturulması ve bunla mutlu olacak bir zümrenin toplumsal huzurun adresi olduğu zokası…
*Politikacının stand-up showcu olması ve politikanın şova dönüşmesi.
*Felsefenin dine, sosyolojinin toplum mühendisliğine dönüşmesi.
*Cinselliğin yerini cinsellikten daha gerçek haline getirilen karikatürü ve simülasyonu olan pornonun, Tanrı hakikatinin yerine ise imgesinin getirilmesi… Gibi… Baudrıllard’ın bu felsefesini, okuyuşunu yaşadığımız toplum silkelene bilmek ve meydan okuyabilmek adına en detayına kadar okumalı, tartışmalı, masaya yatırmalı ve nihayetinde harekete geçirmeli.
Çokça detay verilebilecek bir konu, düşünce ama bir köşe yazısında ancak bu kadar ele alabildiğimiz için gerisi siz okuyucuların bilinç dolu, arayış dolu meraklarında…