Suskun bir ümmetiz. Herşeyi görüyor, biliyor fakat hiç bir şey yapamıyoruz. Olan biten her şeye seyirci kalıyoruz. İçimiz yanıyor mu? Ne kadar duyarlıyız? Orası ayrı bir konu.
“Elhamdülillah Müslümanım” diyen bizler, kaldırabilecek miyiz bu vebali?
Bizim gibi “Elhamdülillah Müslümanım” diyen; Filistinli, Türkistanlı, Çeçenistanlı, Suriyeli, Iraklı, Afgan, Arakanlı, Myanmarlı müslüman kardeşlerimizin maruz kaldığı zulme ve onların feryatlarına kapattığımız gözlerimizi ne zaman açacağız?
Çok geç olduktan sonra mı? Ya da yeterince geç kalmadık mı? Çaresiz kalan kadınların, her anı zulüm görme korkusuyla geçen el kadar çocukların, sivil halkı korumak için hayatını ve geleceğini hiçe sayıp taşla, sapanla zalimlere karşı duran yüreği iman dolu genç kardeşlerimizin ve “oğlum elbet bir gün bu taşlar ve sapanlar tankları yenecektir.” diyen babaların, umutları bizleriz.
Ama bir kaç gün sokakta kalarak, iki saatlik bir yürüyüş ve miting yaparak onlara umut olamayız.
Açlıktan kaburgaları sayılan ve “ölmek istiyorum çünkü cennette ekmek var” diyen çoçuğun,
Şehit olan annesinin resmini yere tebeşirle çizip, bomba seslerinin altında annesinin hayaline sarılan evladın,
“Bu hayat birbirimize doyacak kadar uzun değil. Birbirimize doyabilmemiz için Allah’tan bizi cennetine almasını ve bizi orada buluşturmasını niyaz ediyorum.” diyen babanın,
Allah’ı ve Resulünü anıp zulüm gören kardeşlerinin çaresizliğine umut olduğu için hapiste bin günden fazla kalan onurlu ve şerefli Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin veballeri, ben insanım veya müslümanım diyen hepimizin boynuna asılıdır.
Bizler zalimlere karşı dik durup birlik olmalıyız ki zalimler perişan olsun, birlik olmalıyız ki zalimler imanın kudretinden çekinsin. Çeksinler ellerini nefes almayı yeni öğrenen müslüman bebeklerin hayatlarından.
Mazlumun, çaresizin, bebeğin dili, ırkı olmaz. Onlara zulm edilemez, bu insanlık değildir! Biz müslümanlar din, dil, ırk gözetmeksizin mazlum olanın, çaresiz olanın yanında olmalıyken, bizleri Allah’a iman eden kardeşlerimizin acılarını bile dindiremeyecek halde bıraktılar. Açın artık gözlerinizi, duymamazlıktan gelmeyin, kapatmayın kulaklarınızı.
Bakınız 1969’da israil askerleri Mescid-i Aksa’da büyük bir yangına sebep olduklarında dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir şunları söylüyor:
“O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki müslümanlar dört bir taraftan israil’e girecekler. (Çünkü Kabe’den sonra Mescid-i Aksa gelirdi müslümanlar için.) Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı.
İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz. Çünkü bu ümmet uyuyan bir ümmettir.”
Müslümanlara karşı düşman olan zalimler dahi karşılarında böyle bir ümmet beklemiyordu. O zalimler bile karşılarında yüreği imanla ve sadece Allah korkusuyla dolu olan, İslamın değerlerine ve müslümanlara en ufak bir zarar verildiğinde kendilerini bozguna uğratacak bir ümmet bekliyorlardı.
İnsanlık için, vatanı için, İslamiyet için çalışmayan, üretmeyen, zalimlerin teknolojilerine ve silahlarına karşılık verebilecek silahlar üretmeyen, hep birlikte büyük bir İslami güç haline gelipte savunmasız kardeşlerini, mazlumları koruyamayan her müslüman, yetim kalan, acı çeken, bombalar altında yaşayan kardeşlerinin vebalinden sorumludur. Hepimiz sorumluyuz.
İbadetten, Allah’ın evinden, ilimden uzak kalmamalı ve birlik olmalıyız. Gerekirse Mescid-i Aksa’ya yürümeli, israil ve israil gibi diğer zalimlere karşı durmalıyız.
Uyanın! Susarak birşeyleri çözemediğimiz gibi kardeşlerimize karşı olan zulme de engel olamıyoruz.
Erbakan hocamın dediği gibi: “İsrail ancak güçten anlar, düsturuyla güçlenip kuvvetleneceğiz ve Rabbimizin kelamına kulak vereceğiz.”
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim süresi 42)
Allah’ım Şeyh Ahmet Yasin’in ümmete yapmış olduğu duasını kabul eyle.
Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et !