Bir devrin ve bir devletin sonu olan 31 Mart (13 Nisan 1909) olaylarının, üzerinden tam 112’ Yıl geçti. Bu olayın kahramanlarından biri de Resneli Niyazi’dir. Ondan bize kalan iki özdeyişten başka bir şeyi yoktur…
Resneli Niyazi, Aslında kendi ordusuna ve devletine isyan etmiş, ihanet etmiş bir ‘âsi’den başka bir şey değildir. İsyan edip Balkan dağlarına çıkarken hem kışla kasasını, hem de silah deposunu soymuş, depodan kişi başına iki tüfekle bol miktarda cephane, kışla kasasından ise 550 altın almıştı. Bu para ve cephaneyi kendi dindaşlarını, vatandaşlarını vurmakta ve devletini yıkmakta kullanacaktı.
Balkan dağlarındayken kendisi bir yavru geyik bulur ve onu besler, sever, ilgilenir ve hiç yanından ayırmaz. Bu yüzden bir lakabı da Geyikli Niyazi’dir. Çoğu zaman geyiği ile sohbet eder, konuşur onu sever. Bunu gören asker der ki, aman kumandanımız yine geyik Muhabbet’ine başladı, rahatsız edip kızdırmayalım. Böylece geyik muhabbeti başlamış olur. Dahası da var; o dönem İstanbul’daki gazetelerin hemen hepsi Resneli Niyazi’nin geyiğinden bahseder. Bu olay geyik muhabbetinin perçinlenmesine yol açar.
Övgülerden başı dönen Niyazi, fesinin ön kısmına ‘Vatan Fedâisi’ yazdırarak fotoğraflar çektirir, övgülerden başı dönen Niyazı, ‘Osmanlı’yı Abdülhamid zulmünden gerekirse tek başına kurtaracağı’ yolunda gazetelere demeçler verir. Niyazi’nin geyikli fotoğrafları şehirlerde kapış kapış satılır. Daha sonra Niyazi ve ‘muhterem geyiği’ başkent İstanbul’a gelirler, hürriyet ilan edilmiştir. Geyik Hazretleri, Gülhane Parkı’nda ziyaretçilerini kabul eder. Geyiği yakından gören aydınlar alkışlarla ortalığı inletti. Hz. Musa kavminin altın buzağıya yaptığı tazimden, bir secde etmedikleri kalmıştır geriye.
Niyazi Bey geyik için: Bu sevimli mahlûkatı bize gönderen Allah’a hamt ediyoruz, bu gelişte bir hayrın, ilahi bir müjdenin işaretini görüyoruz. Her zaman önde giden ve askerin önünde sıçrayan geyik, sanki bize kılavuzluk ediyor, bir sevk-i tabi ile (içgüdüyle) bizi gayemize doğru, hürriyete doğru koşturuyordu der. Eh kılavuzu hayvan olanın varacağı yer ahırdır! Bunlar ilimden çok hurafelere inanan bir gruptur; Enver de, bıyığındaki beyazlığı “cihangirlik” alameti olarak görür!
Ama dönemin muhalif medyası bu cehaleti görmezden geliyor, sırf Abdülhamid’e muhalefet ettiği için ‘Resneli Niyazi’yi ‘Kahraman-ı Hürriyet’, geyiğini ise ‘Rehber-i Hürriyet’ ilân etmekte beis görmüyordu… Aydınlara öyle bir basiret bağlanması ve öylesine bir Abdülhamid
düşmanlığı hâkimdi ki, hiçbiri ‘eşkıyadan, hırsızdan, kahraman mı olur?’ diye sorma gereği duymuyordu.
İttihatçıların Sahte Hürriyetinin İlk Kurbanı “Gazal-ı Hürriyet” Hürriyet Geyiğidir!
Geyik daha sonra İstanbul’da bir apartmanın bodrumunda zindan hayatına terk edilir. Para karşılığında meraklılara gösterildiği kaynaklarda geçmektedir. Hatta bu uğurlu geyiği, Sultanabdulhamid’in uğursuz adam dediği yeni padişah Mehmet Reşat’ta görmek ister. Öyle ki, geyiğin hapsedildiği apartman önünde seyirciler kuyruk oluşturur. Geyiğin ziyaretçilerinden biride Refik Halit Karay’dır. Refik Halit hatıralarında bu geyiğin zindanını anlatmıştır. Refik Halit geyiğin akıbetinin ne olduğunun bilinmediğini, ölmüş müydü yoksa kesilip bir lokantaya satılmış mıydı bilinmediğini söyler. Geyik şehir hayatına ve ittihatçıların zulmüne dayanamaz, Niyazi’den önce ölür. Bir süre sonra imparatorluk da ölecektir.
Makedonya dağlarında Resneli Niyazi Bey’le başlayan hürriyet olaylarının ilk kurbanı“Gazal-ı Hürriyet” İttihatçıların bıçak darbeleriyle hürriyete kurban edilir. İkincisi de, ona bu adı veren genç gazeteci Ahmet Samim, 9 Haziran 1910’da İttihatçıların kurşunları ile Hürriyete kurban edilirler. Daha sonra Niyazi de Hürriyete kurban edilecektir 1913 yılında. O da yetmeyecek bütün vatan İttihatçıların hırsına kurban edilecektir. Resneliden geriye ‘Ne şehittir ne gazi… hiç yolunda gitti Niyazi’ sözleriyle, geyik muhabbeti kalacaktır.