İradenin bedeli acı olur, en acı gerçek iradedir. Yalnız her acı hak değil bazen de hak edilmiş acıdır.
Burada devreye vicdan girer, hem içe dönük hem dışa dönük. İçe dönük vicdan insanı korur. Yalnız dışa dönük vicdan çok risklidir. İçe dönük sadece korur ve bireyseldir. Dışa dönük olan ya kötülüğü karakterize eder ya da dönüşür, gelişir silaha döner. Silah her zaman kötülük ve şiddet içermez, bazen adalet dağıtır. Dışa dönük ağırlıklı vicdan, özgürlüğe değil adalete baskın bir irade. Sosyal ve özel ilişkilerde zararı minimal seviye çeker.
İradenin de vicdanın da bir sonu sınırı vardır. Bu aşamada bir nevi sonsuzluk, sınırsızlık addeden arzu ve merhamettir. Arzu ve merhametin en tehlikeli hali kendisini irade ve vicdan şekline bürümesidir.
Bu durum kişiler tarafından çok zor fark edilir hatta çoğu zaman fark edilmez. Tüm bu sarmalın içinde arzu ve merhamete bürünmüş olan irade ve vicdan, özgürlük tanımı ile meşrulaştırılır. Bu meşrulaştırılmaya yapacağınız itiraz, mücadele, sizi otoriter, totaliter, anarşist, aykırı, radikal gibi ithamlarla, fişlemelerle karşı karşıya bırakacaktır. Bu ithamları olmadığınızı anlatmaya çalışırken, anlatmak istediğinizin anlamı çoktan yok olmuş olmaktadır.
Tüm bu değer, kavram karmaşasının içinden nasıl çıkabiliriz o zaman diye bir soru akıllara gelebilir.
Bu kavramlar izaha muhtaç iken daha çok yaşamaya muhtaç vaziyettedirler.
Öncelikli izaha kendimizde yaşamaktan başlamalıyız. Sonrasında yaşatmaktan. Eğitimsel, toplumsal, kültürel ve inançsal dünyaya yansıtmasını organik bir hiyerarşiye dayandırmalıyız. Bu duruma uygun düştüğünü düşündüğüm bir motto ile yazımızı sonlandıralım;
“ Kalkınmaktan vazgeçmek pahasına ADALET”