Sızın mı yazgın, yazgın mı sızı ?
Hangisi kaderin, hangisi tercihin ?
Ruhun ifadesi hangi cümlede kurabilir ?
Hangi yasada hakikati bulabiliriz ?
İnsan bu, var oluşu nasılda kırılgan, nasılda bir o kadar tehlike dolu.
Sevmek ve nefret etmek, yoğun bir titreme eseri, ruhu yokta eden, varda eden.
Bir bakıyorsun, fikirlerin duyguları yok. Bir bakıyorsun ki duygularının fikirleri çok.
Tüm bu gelgitler ile bir ben var, beni tek kılan. O teklikte keşf edersen biz var.
Eksik olan gücümüz, özümüzü inşa ediyor aslında. Özümüz ise tüm güçlerin üstünde bir anlam taşıyordu. Acaba bu anlam yükü ağır geldi de onu omuzlarımızdan silkeleyip, gücü sorumluluk olarak alma enaniyetine mi büründük.
Oysaki bilmemiz gerekmiyor muydu, sakındırılmış bir hayatın sakinleştirilmiş ne bir ömrü ne de bir ölümü olamazdı.
Böylelikle güya boşluktan kaçış bizi doluluğa götürmedi. Göz alıcı bir ışık ile karşılaştık. Kamaşan gözlerimizle göremiyorduk.
Artık hissetmekten başka çaremiz yoktu. Akıl hislerimize tercüman değil, düşman idi. Ve biz bu metaforun içinde yaşamak zorunda bırakıldık. Ne yaşamayı ne de ölmeyi beceremeyen bir keşmekeşliğin içinde savruluyoruz.
İyiliğin cezasından kurtulmanın arzusu ile yanıp tutuşuyor, kötülüğün hâkimiyetinden de şikâyet ediyoruz. Ne tam iyi ne tam kötü, yarımız ve hiçbir şeye layık olamama bedbahtlığı içindeyiz.
Sevaplarının vaazı nağrası sarıyor her tarafı lakin günahların kuyruklarında eskiyor ömürler bozuluyor karakterler. Herkes huzur dolu yalnızlık isterken, yalnızlık dolu kalabalıkların peşinde koşuyor. Çelişkiler sarmalına sarılmış insan, insan olmaya uzaktan hayran.
Doğru sevmeyi bilseydik sevgiler hiç cezaya dönüşür müydü?
“Yakan canım olacağına, ıstırap ile çıkan canı tercih ederim. Ben bir insanın yürek acısı olmaktansa rabbimin cezası ile karşılaşmaya hazırım” diyebilen bir sevgi tezahürünün ürünü olsaydık ilişkilerimiz bozulabilir miydi?
“ Cezaya kendimden başlarım ki Adalet intikamını benden almasın” diyebilecek erdeme sahip olsaydık adalete ihtiyaç kalır mıydı?
Bu kadar haksızlığın olduğu bir yerde barışı istemek, kimse kusura bakmasın kötülük ve iyiliğin eşitlenmesidir. Tam bu aşama bizi anlamlandıracak olan savaştır. Ve bu savaş önce kendimizden başlamalıdır.