TÜRKİYE’ NİN AĞIRLIĞI KAÇ KİLO, BOYU KAÇ METREDİR?
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye’nin korunması gereken sınırlarını şu şekilde açıklamış: “Koruyacağımız, hak iddia edeceğimiz, dava edeceğimiz sınırlar Misak-ı Milli sınırlarıdır. Bugün de milli egemenliğimizi korumak, milli varlığımızı devam ettirmek için mücadele ediyoruz” demiş.
Türkiye’nin sınırlarınım Lozan’da çizilen sınırlardan daha geniş olduğunu görüyoruz. ABD’de Kongresinde Amerika’nın sınırları Kars’tan Başlar derdiler bir dönem. Bu demektir ki, etki alanın nereleri kapsıyorsa sınırında oradan başlıyor. Tabi ağırlığımız sınırımızla eş değer de değildir. Ağırlığımız sınırlarımızdan daha da büyüktür.
Afrikalı bir arkadaşa, Osmanlı sizin oralara gelmedi. Ama Osmanlıyı seviyorsunuz demiştim. Afrikalı, kendi gelmedi ama gölgesi üzerimizdeydi demişti.
CHURCHİLL:
Bu konu da İngiltere Başbakanı Churchill şunları söylemektedir: “ Türkiye’nin belirli bir ağırlığı veya kilosu vardır. Bu kilonun değişmemesi şarttır. Mesela Türkiye’ye biçilen ağırlık 100 kilo mudur? Eğer Türkiye’ye palazlanır ve ağırlığı 200 kilo ’ya çıkar ise, Mutlaka bir sebep oluşturup istenen ağırlığa indirilmesi gerekir. Aksine eğer bu ağırlık 50 kiloya mı düştü, o zaman da Türklerin Ruslar veya başka devletler karşısında desteklenerek tekrar ideal kilosunu bulmasına da fayda vardır.”
İşte 19 ve 20. Yy’ın emperyalistleri bakımından Churchill ’enin izah ettiği Türkiye stratejisi budur.
BİSMARCK:
Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Bismarck, Türkiye’nin ağırlığının ve sınırlarının ne kadar önemli olduğunu şu şekilde açıklar: “ Türkiye’nin bulunduğu konum öyle bir noktadadır ki, onu parçalamadan dünyaya hâkim olma imkânı yoktur”.Ve Avrupalıların 1878’ Berlin konferansında ki niyetlerini de şu şekilde açıklar:
“Osmanlılar bir şeyi anlamıyorlar! Berlin konferansında Anadolu topraklarının dışındaki toprakların ellerinden gideceğini sanıyorlar! Oysa batının asıl hedefi Anadolu’yu ele geçirmektir. “
Bismarck bunun nasıl yapılacağını da kendine göre açıklamıştır: “ Zaman zaman Türklerin zor kullanılarak değil kendileriyle anlaşılmış havası verilerek, dostlukları kazanılarak içten çökertilmek suretiyle, bu hedefe varılacağını” ön görmekteydi.
Bismarck’a göre; İngiltere’nin Türklere karşı izlediği sertlik yanlısı politika onları Almanya’nın yanına itecektir. Almanlara göre, İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı’nın yanında yer alması Almanya’nın çıkarlarına darbe vuracaktır.” Bir şekilde bu engellenmelidir.
STALİN:
Aynı şeyi yıllar sonra Stalin’den duyacağız: Sovyetler için en büyük tehlike, Türkiye’nin batılılar tarafından kazanılması ve kendi yanlarına çekilmesidir. Stalin devamla, Boğazlar ve Doğu anadolu üzerinde ki Rusya’nın haklarının koparılması için Türkiye’nin batılılarla ihtilaf halinde olması gerekir diyordu.
1878’ de Ülkemiz için Almanya Şansölyesi 1945’de de Rus diktatörü Stalin aynı şeyi söylüyor. Emelleri aynı.
1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği, Ortadoğu’nun paylaşılması için yeni bir plan hazırlar. Bu plan için köprübaşı olarak Lübnan belirlenir. Ama Türkiye den çekinilmektedir. Şeytan, Namaz kılan şu adamı şaşırtacağım der. Şaşırt derler. Fakat şu uyuyan adamdan korkuyorum der. Niçin derler? Uyanırsa adamı hatasından çevirir ve böylece adama Allah katında iki değer katılır. İşte bu misal her ne kadar uyuyan bir Türkiye varsa da uyanması halinde tehlikeli olacaktır emperyalistler için.
Bunun yolunu da bulmuşlar, Ruslar ve diğer Emperyalist güçler. 1960’ larda Rusların bu konu da aldığı karar şu şekildedir: Türkiye Lübnan’laştırılmalıdır. Bunun çaresi, iç ihtilaflar, anarşi, terör ve nihayetinde kardeş kavgasının başlamasıdır. Mezhep ayrılıkları, manevi değerlerin inkârı ki bu konu bilhassa kurcalanmalıdır. İşte Churchill’inin: “ Türkiye kaç kiloluk” devlet demesinin sırrı burada saklı.
Biliyorsunuz, 1960’yılından sonra ülkemiz ve Lübnan bir iç kargaşaya sürüklenir. Batının elde ettiği yönetici kadro bize biçilen bu alçak planı ülkemiz de ve Lübnan da uygularlar. Binlerce gencimiz öldürülür, mezhep kavgaları, parti kavgaları çıkartılır. Ülke kan gölüne döner.
Bizim emperyalistler için ne kadar tehlikeli olduğumuz ortada. Onların bizim için hazırladığı tehlikenin neresinden döndüğümüz de ortada değil mi?
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl ve idrak sahipleri düşünüp ders çıkarırlar.” Zümer. 9
