Gustave Koerner şöyle demektedir: “Amerika’nın uygulamaları hiçbir gelenek, program, doktrin ya da örnek tanımaz. Şartlar ABD’nin çıkarı için neyi gerektiriyorsa o yapılır.
Gerektiğinde ülkelerin başındaki adamlar rüşvetle elde edilir. ABD’ Çıkarları onların yardımıyla savunulur.
Eski bir CIA ajanı Philip Agee, CIA günlüğü adlı hatıralarında, Uruguay da ki, Anti Komünist siyasal çalışmaların, Kırsal eylem birliği lideri ve 1960 yılında Uruguay başkanı olan Benitto Nordome kanalıyla sürdürülen bir harekât olduğunu yazar. Görülüyor ki ABD, Uruguay da devlet Başkanı’nı elde etmiş, ya da kazandığı ajanı, devlet başkanı olarak seçtirmiştir!
Philip Agee, Uruguay’ı nasıl kokuşmuş bir ülke haline getirdiğini anılarında anlatırken; bir hayli paralı ajanı emniyet örgütünde kullandığını yazar. Başta da Emniyet genel müdür olmak üzere.
Bu gizli ilişkilerin nasıl kurulduğunu Amerika da hazırlanan bir rapordan izleyebiliriz. “ Bissel Raporu” denen raporda; Amerika’nın etkisi altına aldığı ülkelerdeki ABD, ajanlarının hepsi bir Amerikalı yetkiliyle ilişki kurdurulur. Ajanların seçiminde, ABD’ doktrinine inandırılan ve eğitilen o ülkelerin yurttaşlarından daha fazla yararlanılmalıdır. Böylece o ülkelerin yurttaşlarının kurduğu örgütler eliyle gerçekleştirilen olaylara Amerika’nın anlaşılamaz.” oltadaki balık Türkiye m. emin değer. sh.148
Christopher Smpson’un editörlüğünü yaptığı “Üniversiteler Amerikan İmparatorluğu” isimli kitapta, Amerika’nın diğer ülkelere lider yetiştirme projesinden bahsedilmektedir:
“1949’ da Amerika yeni bir program uygulamaya başlamıştır. ABD’ menfaatlerini koruyacak liderler yetiştirmek için “Liderler Eğitimi Merkezi”. Gayeleri, engel çıkartan, ABD’ lehine değişimleri engellemekten ziyade, onları batılı çıkarlara asgari tehdit oluşturacak ve batıyla dost rejimleri azamı ölçüde teminat altına alacak şekilde idarecileri yönlendirmektir.
Liderlik eğitimi merkezi önemdeydi. Bu yüzden, ABD’nin temel gayesi, bu amaçla planlanmış programlar yoluyla, yüzü görece Batıya dönük dirayetli liderlerin ortaya çıkmasını teşvik etmekti. Mümkün olan durumlarda ABD’nin stratejisine uygun potansiyel liderler yetiştirmek ve onlara yardımcı olmaktı. “
ABD’ Kendine hizmet ettireceği kişileri sivillerden çok ordudan seçer. Ordu sivillere nazaran güvensizlik duyusundan uzaktır. Ve az gelişmiş ülkelerde en modern batıcı örgüttür.
Bu doğrultuda ABD’ az gelişmiş diye tanımladığı ve üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırdığı ülkelerin ordularıyla, o ülkeleri istila etmeyi başarmıştı. Amerika aleyhinde vuku bulacak en ufak bir girişime bile müsaade edilmez ve ordu eliyle bu girişimde bulunanlar çok ağır bir şekilde cezalandırılır. ABD’ Afganistan içinde böyle bir proje yaptı, liderler yetiştirdi, ordu yetiştirdi. Fakat ABD’nin Afgan ordusu efendilerinden çok Taliban’dan korkuyorlardı. Çünkü karşılarında para için değil Allah için savaşan bir ordu vardı. Hatırladığım kadarıyla İsrailli Katil Arya Şaron, biz Araplardan korkmuyoruz, zaten korkması içinde bir sebep yoktu. Çünkü hepsi ABD yetiştirmesiydi. Fakat şu bin tane Hizbullah askerinden korkuyoruz demişti. Sebep olarak’ta onların anlaşması ölümle bitmesiydi. Onlarla başka türlü bir anlaşma yapılamıyordu. Aynı şey Afganistan da ABD için ve onun paralı askerleri için de geçerlidir.
1951’ de İngilizlerin işlettiği İran Petrollerini millileştiren İran Başbakanı Musaddik, İngiltere ve CIA desteğiyle devrilip yerine ABD’ yanlısı bir lider olan Şah getirilmişti. Bunun üzerine Musaddik “Üçüncü Dünya Ülkeleri kendi orduları tarafından işgal edilmiştir” der.
Hemen arkasından, Suriye rejiminin devrilmesi için çalışmalar başlamıştı, Suriye rejimi de, CIA, MOSAD ve MİT’in yaptığı bir operasyonla değiştirilir, Ülkenin azınlık Mezhebi mensubu Nusayri Hafız Esad iktidara getirilir. Aynı taktiği Türkiye de 28 Şubatta uygulamak isterler. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye, İran olmayacak ama Suriye de olmayacak der. BÇG (Batı Çalışma Grubu) CIA, MOSAD ve MIT eliyle Ülkeye getirmek istediği rejim Nusayri rejimiydi. Fakat başaramadılar.
İçerde ki güçler başaramadı mı, Emperyalistler güç birliği yaparlar ve gereken neyse o yapılır. Mısırda olduğu gibi. Mısır da Süveyş kanalının millileşmesi üzerine İngiliz ve Fransız orduları mısırı işgal ederler. Daha sonra Mısırı emperyalistler adına işgal edecek yerli liderler ve ordu yetiştirirler. Ülkesini ABD’nin istememesine rağmen sanayileştirmek isteyen, Türkiye Başbakanı 1960 da ABD’nin liderler Okulunda yetiştirdiği Subaylar tarafından devrilir ve idam edilir. Bu dönemde olduğu gibi o dönem ’de de ABD’nin, çıkarlarını koruyan birçok devlet başkanı vardır. İran da Şah Rıza Pehlevi, Vietnam da Kaoki, Filipinler de Markos ve Türkiye’nin darbeci iktidarı ABD’nin ülkelerinde ki menfaatlerini koruyan liderlerden bir kaçıdır.
Bunlar gelirken her şey daha güzel olacak diyerek gelirler. Yalan da söylemiş olmazlar. Çünkü bu güzellik o ülkenin halkı için değil, Emperyalist ülkelerin halkı için olan güzelliktir.