enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
17°C
Kocaeli
17°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C
Çarşamba Az Bulutlu
21°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
20°C

Yesinler Senin Ambargonu

16.12.2020
A+
A-

ABD’nin Türkiye’ye karşı almış olduğu ambargo kararı üzerinden gelişmeleri irdelemek ve bir gelecek perspektifi oluşturmak istiyorum. Aslında ABD-Türkiye ilişkileri bir nevi ambargo-darbe tarihi çerçevesinde değerlendirilebilir.

 

ABD, işler istediği şekilde gelişmediği zaman Türkiye’de darbe yaptırtma yoluna gitti. Bazı durumlarda ise ambargo tehdidi, görünür veya görünmez ambargolar hayata geçirdi.

 

Bugün akademik bir dille teknik bir tarih okuması yapmaktan ziyade, herkesin anlayacağı bir şekilde işin özünü ve sonuçlarını irdelemeye çalışacağım.

 

İki bloklu sistemde, Türkiye’yi ABD’ye mahkûm kılan bazı gelişmeler olmuştu. 2. Dünya Savaşı devam ederken Rusya’nın Türkiye’den bazı toprak ve boğazlara dönük talep ve tehditleri, Türkiye’yi zorunlu olarak ABD’ye yaklaştırmıştı. Devasa Rusya karşısında ancak ABD’nin korumasıyla durabilirdik.

 

NATO’ya alınmak için Kore’ye asker gönderip bedel ödedik. NATO’ya girmek ve ABD’den krediler almak bizi her geçen gün daha fazla ABD’ye mahkûm etti. Ne zaman Türkiye zincirlerini kıracak gibi olsa, ya darbe yapıldı ya da ambargo ve tehdit ile karşılaşıldı.

 

Uluslararası hukuk, devletlerin eşitliği söylemi var ya, tam bir aldatmaca. Gücün varsa haklı olmaya ihtiyacın yoktur. Gücün yoksa haklı olman da bir şey ifade etmiyor.

 

ABD’yi katliam ve gözyaşı ile işgal eden vahşi Avrupalılar, kovboyluk geleneğini bazen demokrasi, insan hakları bazen de ulusal çıkarlar maskesi ile gerçekleştiriyorlar. Ortada azgın ve sınır tanımaz bir kovboy, önüne gelene atış yapıp racon kesiyor.

 

Kıbrıs sorunu sürecinde de ABD ile ilişkiler hep sıkıntılı olmuştur. Kıbrıs’ta Türklere karşı katliamlar başladığında Türkiye müdahale etmeye karar verdi. 2 Haziran 1964’te Türkiye adaya çıkarma yapmaya dönük kararını açıkladı. ABD başkanı Lyndon B. Johnson 5 Haziran günü Türkiye’ye gönderdiği bir mektup ile bu müdahaleyi engellemek istedi. “Johnson mektubu” olarak tarihe geçen mektupta, Türkiye’nin adaya müdahalesinin Yunanistan’la savaşa yol açabileceğini, müdahale öncesinde müttefiklere danışılması gerektiği, Rusya’nın Türkiye’ye müdahalesi durumunda NATO’nun Türkiye’yi savunmada isteksiz davranacağını belirtilmekteydi. Ayrıca ABD’nin kendi verdiği silahların böyle bir müdahalede kullanılmasına izin vermeyeceğinin altı da çizilmişti.

 

Mektup sonrası hareketten vazgeçildi ve 24 Haziran’da başbakan İsmet İnönü ABD’ye gitti ve ABD başkanı Johnson’a hesap verdi.

 

Bu karar Türkiye’yi kendi askeri gücünü geliştirmeye yönlendirdi. Nitekim 1974’te Türkiye kendi imkânları ile Kıbrıs Türkünü kurtardı. Fakat ABD Türkiye’ye geniş çaplı bir ambargo uyguladı. Ülke çok kötü duruma düştü.

 

Bu süreçten sonra milli savunmaya dönük yatırımlar arttırıldı. ABD’nin müttefiki olan ülkeyi çok rahat harcayabildiği görüldü.

 

İlişkiler hep sopa-havuç çerçevesinde devam etti. Fakat 2000’li yıllarda Türkiye’ye karşı atılan adımlar daha ileri noktalara taşındı. Büyük İsrail Projesi (vadedilmiş topraklar) çerçevesinde ülke ablukaya alındı ve bölünmeye çalışıldı.

 

FETÖ eliyle bir darbe girişimi yapmanın yanında, ekonomik olarak da ülkeyi istikrarsızlaştırma adımları atıldı. Tıpkı Venezüella’da olduğu gibi muhalifler birleştirilerek ve farklı yollardan desteklenerek sonuç alınmaya çalışıldı.

 

Bir taraftan Türkiye terörle terbiye edilmeye çalışılırken, diğer taraftan da halkın iktidara olan desteğini kırmak adına ekonomik saldırılar yapıldı.

 

Bir taraftan Türkiye’nin parasını ödediği ve üretiminde pay aldığı F-35 uçakları teslim edilmezken, diğer taraftan ise adı konmamış bir ambargo uygulanıyordu.

 

Kongre’nin bastırması ile birlikte Trump gitmeden, nispeten en az etkili olacak şekilde ambargo kararını ilan etti.

 

Bu ambargoyu çok ciddiye almamak lazım. Bittik, mahvolduk diyenleri de dinlememekte fayda var. Ne ABD eski gücünde ne de Türkiye eskisi gibi aciz. Dünya da çok değişti. Türkiye’ye karşı atılacak adımlar oldukça sınırlı kalmak zorundadır. ABD’nin Türkiye’yi kaybetmek gibi bir şansı yoktur.

 

Her uygulanan ambargo, Türkiye’yi daha da güçlendirmiştir. Türkiye yerli ve milli silahlarını geliştirmeye dönük son surat çalışmaktadır. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Bu saatten sonra adım adım Türkiye’nin gücünü kabul etmek zorunda kalacaklar.

Biden’in Türkiye ile uzlaşmak zorunda kalacağını düşünüyorum. Bilinen düşmandan korkmaya gerek yoktur. Asıl büyük sorun dost gibi görünen sinsi düşmandadır. Obama örneğinde gördüğümüz gibi.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.