“Tarihin bildirdiği ilk çocuk kaçırma ve çocuk satışı, yani ticari olarak dünyanın en eski suçlarından birisi, özenmek, haset etmek ve kıskanmak, insan kalbine kor gibi düştüğü günden beri, çocuk ve bebek hırsızlıkları alıp yürümüştür.”
Geçenler de İstanbul Fatihte bir çocuk kaçırma girişimi vuku bulduğunu gazeteler yazdı. Mahalleli olayın failini yakalayıp linç etmek istemiş. Fakat polisin müdahalesiyle linçten kurtulmuş adam. Kaçırılmak istenen çocuklar 7’ yaşındaymış.
Tarihte çocuk kaçırma olayları olmuş mu, olmuşsa nasıl olmuş diye bir araştırayım dedim. Bu konuyla ilgili, İlhan Bardakçının 1970’li yıllar da yazdığı bir makaleye rastladım kütüphanemde.
Bu makalede İlhan Bardakçı’nın verdiği bilgilere göre tarihte çocuk hırsızlığı şu şekilde başlamıştır.
İLK ÇOCUK KAÇIRMA SUÇU İŞLEYEN MİLLET:
Eldeki bilgilere göre ilk çocuk hırsızlar’ının belgelenmiş ilk sabıka kayıtları, Balkanlar’da, Atına ve Spartadevletçiklerinin, daha ziyade felsefe ve ilme yönetilmiş olan çocuklarının fikir hayatındaki başarıları, o zaman ki Makedonyalıları kıskandırmış. Doğayla mücadele zorunda olan Balkanların ve daha kuzeyin insanları, fikir hayatına özendikleri zaman düşünmüşler ki, “Atına da ve Sparta” da, doğan çocuklarda bir başka nitelik vardır ve o halde bunların çalınması ve kendileri tarafından yetiştirilmeleri icab eder. Böylece İnmişler Akdeniz’in kıyılarına, şehir ve kadın yağmasına değil, aksine çocuk hırsızlıklarına başlamışlar. Daha sonra kendilerine bu topraklarda işbirlikçiler de bulmuşlar. Ajanları vasıtasıyla çocuk ve bebekleri satın almaya başlamışlar.
LİDYALILARIN ÇOCUK ÇALMA MARİFETİ
Anadolu’nun ilk medeniyetlerinin sahipleri olan Lidyalılar ve Frigyalılar, doğuda o zaman ki Pers İmparatorluğundan çok çekmişler. Bereketli toprakları o zamanki Doğu Anadolu daki Persliler tarafından yağmalanıyor, kendilerini incelemişler. Bakmışlar ki kendilerinin genlerinde ki savaşçılık tarafları eksik. Bunu üzerine ajanlar kiralamışlar. İran içerlerine salmışlar. Buralarda ilerde cengâver olabileceğini düşündükleri çocukları çaldırmışlar ve ya altınlar dökerek satın aldırmışlar. Ünlü tarihçi Nicolasın “ Ege sahillerinde bir süre sonra esmer, kalın kaşlı, iri burunlu gemicilerin ve delikanlıların nasıl olup da, Akdeniz’in yumuşak kalpli insanları arasında peydahlandıklarına” şaşmamasının sebebi bu olsa gerek.
BİR BAŞKA ÇOCUK HIRSIZLARI DA VİKİNKLERDİR.
Tarihler, Vikinglerin en büyük vasıflarının yağmacılık olduğunu anlatıyor. Daha, hala kuzeyin halk türkülerinde yankılanan korkulu deniz baskınları, Vikinglerin hayat hikâyesinin artıkları… Canavar başlıklı gemilerine bindikleri gibi, ver elini bugünkü İngiltere, Almaya ve Fransa sahilleri. Vikinglerin doğum nispetleri düşük. O hal de işin kolayı hele hele İngiltere, İrlanda ve İzlanda gibi yerlerde ki çocukları ve bebekleri avlamak. Bir süre sonra bakılıyor ki, esmer, ırıkıyım ve kalın kemikli yapılı İskandinavlar, zaman içinde sarışınlaşmış ve narinleşmeye başlamıştır. Bu fizyolojik gelişmenin sırrı daha sonra çözüle bilmiştir.
BAŞKA BİR MACERA DA ÇİNLİLERİN MACERASIDIR.
Çinliler, Çin seddini, asırlar sonra mimarı dehalarını dünyaya ispatlamak için yapmamışlar elbette. Etraflarındaki Moğol ve Diğer Asya kabilelerinden korkuyorlar. Çin süzülmüş, gelişmiş, zarif bir medeniyetin ve servetin sahibi. Bir de bakıyorlar ki, Asya steplerinden akın akın yeni ırklar iniyor. Kendi şehirlerine. Önce surları yapmışlar ve daha sonra başka bir çare bulmuşlar. Bugün daha hala tarih incelemelerinde.“Çinlilerin istilacıları daima içlerinden erittikleri” yolundaki teorinin temeli budur. Çin İmparatorları, Moğolları içlerine almışlar, ama asıl başka bir yol bulmuşlar. Moğol çocuklarını satın alma yoluna gitmişler. İstedikleri gibi yetiştirmek için.
Vermedikleri zaman hileler ile çalmışlar.
Başarı da kazanmışlar .