enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,5304
EURO
34,9073
ALTIN
2.444,05
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
17°C
Kocaeli
17°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
16°C
Çarşamba Az Bulutlu
21°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C

Irkçılık Üzerine…

29.08.2020
A+
A-

Avrupa’da son dönemlerde artan ırkçılık ve Türk-İslam düşmanlığı, yeniden bu konuya eğilmemizi zorunlu kılmaktadır. Almanya’nın Hanau Kentinden bir Almanın gerçekleştirdiği katliamda vefat edenlere rahmet, hayatta kalanlara sağlı, ve afiyet, ölenlerin yakınlarına da başsağlığı dileyerek sözümüze başlayalım.

 

Her ne kadar ırkçılık denilen olgu son dönemlerde daha fazla görünür olsa da, kökenleri daha eskilere kadar gitmektedir. Geleneksel dönemde kavmiyetçilik olarak ve daha küçük bir toplumsal grup üzerinden ortaya konan üstünlük iddiası, modern dönemlerle birlikte farklı bir boyut almıştır.

 

Batı’da modern anlamda milletlerin inşa edilmesi ile birlikte, ırkçılık teorik bir çerçeve kazanmış oldu. Artık modern ulus devletlerin sınırları içerisinde yaşayanlar tek bir millet olarak inşa edilmiş ve duygusal bağımlılık hissi aşılanmBağlantııştı.

 

Her varoluş ancak ve ancak ötekinin kurgulanması ile mümkün olabilirdi. Bir milli kimlik inşa edilecekse, bu ancak ötekinin varlığı ile mümkün olabilecekti. Dolayısıyla biz veöteki kurgusunun gereği olan diğerlerinin de inşa edilmesi gerekiyordu.

 

Bu bağlamda tarihi düşmanlara, felaketlere, efsanelere ve kahramanlıklara ve kahramanlara ihtiyaç duyulmaktaydı. Yani önce bir düşman ve bu düşman üzerinden korku inşa edilmeli, ondan sonra zaten otomatik olarak biz duygusu inşa edilmiş olacaktı.

 

Bütün iyi ve güzel olan değerler bize, kötü ve aşağı olanlar ise biz olmayanlara yani ötekine yüklenmekteydi.

 

Batı, kendini dünyanın geri kalanından daha üstün olarak konumlamıştı. Bir taraftan farklı milletler kendi üstünlüklerini ortaya koymaya çalışırken, diğer taraftan Avrupa dışı toplumlara karşı ortak bir varlık oluşturmaya da çalışmışlardır.

 

Bu bağlamda beyaz ırkın üstün olduğu söylemi ile diğer toplumların özellikle de Afrika’nın sömürüsü mümkün olabilecekti. Batı, kendisini daha zeki, kültürlü ve bilgili kısaca her yönüyle üstün görmekteydi. Afrika’nın sömürüsü, bir sömürü olarak değil, o toplumların kurtarılması, ileri bir noktaya taşınması olarak görülmekteydi.

 

Batılı ülkeler sömürdükleri toplumların insanlarına hiçbir zaman kendi ülkelerindeki insanlara tanıdıkları hakları tanımamışlardır. Onları hayvanla insan arası bir noktada konumlandırdıkları için, her türlü kötü uygulama meşrulaşmış olmaktaydı.

 

Yine aynı Batı, kendi milliyetçilik anlayışının, ileri, insani ve barışçıl olduğunu, hâlbuki diğer toplumların milliyetçiliğinin savaşçı ve kötü olduğunu savunmuşlardır.

 

Batının genlerinde genel olarak mevcut olan ırkçılık bazen dedinsel söylemlerle, kendini meşrulaştırma yoluna gitmiştir.

 

Almanya’nın Nazist uygulamaları sonrasında tavan yapan ırkçılık, binlerce insanın katledilmesinin yolunu açmıştı. Her ne kadar Almanya’da II. Dünya Savaşı sonrasında Nazi uygulamalarının aşağılandığı bir eğitim sistemi ve söylemgeliştirilmiş olsa da, dillendirilemeyen bir ırkçılık toplumda varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

 

İlk başlarda dinsel bazı söylemlerle yabancılara karşı ayrımcı uygulamalar kendini gösteriyor idiyse de zamanla durum değişti. Özellikle 90’ların ikinci yarısından sonra Nazi söylemlerinin dillendirilmeye başlandığı gözlemlenmiştir.

 

8 yıl Almanya Hannover’de yaşamış birisi olarak (1994-2002 arası), yabancı düşmanlığını her zaman hissetmişimdir. Birçok kez Alman arkadaşlarla konuşurken, onların gerçekte Hitler’e bir hayranlık beslediklerini görmüşümdür.

 

Almanya’da yabancı düşmanlığı ama özellikle de Türk düşmanlığı zirve yapmaktadır. Almanların önemli bir bölümü,en fazla Türklerden nefret etmektedir.

 

Almanya’da ırkçılığın daha görünür olmasında siyasilerin ve basının çok büyük etkisi vardır. Almanya’da ırkçı söylemlerin halkta karşılık bulması, diğer siyasileri de ırkçı söylemlere yöneltmiştir. Bu süreçte ırkçılık ve ırkçı söylem kendine meşruiyet kazandı. Alternative für Deutschland(AfD) yani Almanya için Alternatif ismiyle kurulan Nazist parti 2013’de kurulduktan sonra hızla desteğini arttırmıştır.

 

Siyasiler, ırkçı söylemlerle oyları kendi partilerine kazanacaklarını umuyorlardı ama işler hiç de öyle gelişmedi. İnsanlar, aslı varken taklidini tercih etmiyorlar.

 

Irkçı partinin oy oranı her geçen gün artmakta ve bu gidişle Hitler’in başa geçtiği gibi bir yolla iktidara gelirse şaşırmamak gerekecek.

 

Basın-yayın organlarında her gün ırkçı ve yabancı düşmanı söylemler pompalanınca, bu ırkçı uygulamalar kaçınılmaz hale geliyor.

 

Durum sadece Almanya’da değil, hemen bütün Batılı toplumlarda aynı.

 

Peki bu tür eylemlerin ve katliamların önüne geçmek mümkün mü? Bence hayır. Konuşurken demokrasi ve insan haklarından bahseden Batılı ruh, ırkçılık ve İslam düşmanlığıyla dolmuş bulunuyor. Farklılıkların yaşamasına tahammülü olmayan Batılı, ırkçı uygulamalardan vazgeçmek bir tarafa, daha da ileri boyutlara taşıyacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.