enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,3374
EURO
34,8108
ALTIN
2.390,60
BIST
10.276,88
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli
Az Bulutlu
18°C
Kocaeli
18°C
Az Bulutlu
Pazar Açık
20°C
Pazartesi Açık
24°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

YEGANE KURTULUŞ DOĞRULUKTADIR

YEGANE KURTULUŞ DOĞRULUKTADIR
30.12.2021
A+
A-

Kavram olarak en sık kullandığımız kelimelerden biri olan doğruluk ne derece önemseniyor ve gereği yerine getiriliyor. İşin özüne bakılırsa edebiyatını çok güzel yapıyoruz. Ana babalar çocuklarına, büyükler küçüklerine, öğretmenler öğrencilerine, yöneticiler yönettiklerine velhasıl herkes birbirine doğruluktan dürüstlükten söz ediyor.

İyi de doğruluktan söz edenler ne derece tavsiye ettiklerini yerine getiriyorlar? “Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez.” diye bir kaide vardır. Bu kaide gereği doğruluk tavsiye edenlerin öncelikle kendilerinin doğru olmaları gerekmez mi?

Bir Müslüman olarak günde beş vakit namaz kılarız veya kılmamız gerekir zira Allah’ın emridir. Günlük 40 rekat namazın her bir rekatında Fatiha suresini okur ve orada “dosdoğru yol” a iletmesi için Allah’a dua ederiz.

Evet eğrilik ve büyrülüklerden uzak sırat-ı müstakim yani dosdoğru yola iletilmek üzere Allah’tan yardım dileriz. Bu husus bile doğru olmak için yeter sebeptir. Ancak hem okuyup hem de doğruluktan uzaklaşmak anlaşılır gibi değildir.

Bugün içine düştüğümüz acınacak durumun nedenlerinden biri hatta en önemlisi doğruluktan uzak olmamızdır. İslam Ülkeleri maalesef tarihte olmadığı kadar yerlerde sürünmektedir. Pek çok alanda geri kalmışız ve bu da yetmiyormuş gibi “bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir” diyen sanki biz değilmişiz gibi bir birimizin kanını akıtıyoruz. Bu durum insanın içini sızlatıyor ve arşı titretiyor. Nedenleri ile ilgili pek çok şey söylenebilir.

Mesela dış güçlerin duruma müdahele ettikleri, İslam Ülkelerinde ajanların cirit attıklar, pek çok provakasyonlarda parmaklarının olduğu, Müslümanların birlik ve beraberliklerini engellemek için her türlü oyunu oynadıkları, içeride kendilerine uygun kişi ya da grupları menfur emelleri istikametinde yönlendirdikleri ve maddi destek ile pek çok taşeron bulduklarını bilmekteyiz. Düşmandan beklenen şüphesiz düşmanlıktır. Düşmandan ve batılılardan dostluk beklemek safdillikten başka bir şey değildir. Mesele Müslümanın elif gibi doğru olması ve her şart ve ahvalde doğruluktan taviz vermemesidir.

Bir Müslüman olarak hedefimizin doğru olduğu gibi ona götüren yolların da doğru olması icap eder. Helal olan bir nesneye ulaşmak için haram yollar asla kullanılamaz.

Yakın tarihlerde bir kısım zümrelerin müntesiplerine gösterdikleri hedef meşru olsa da bu hedefe ulaşmak maksadıyla İslam’ın haram kıldığı pek çok şeyi mübah gösterdikleri de bilinmektedir.

Tarihte yer alan Haşşaşiler’de olduğu gibi onlar da zamanımızda haramları helal, farzları ise teferruat diyerek hafife alıp terk etmişlerdir. Yine makamlarını ve yerlerini korumak adına en çok eleştirdikleri Şiiliğin vazgeçilmezi olan takiyyenin en iyi uygulayacıları arasında yer almışlardır.

Devlet malını gasp, tehdit, yaralama hatta öldürme gibi İslam’ın kesin yasakladığı her türlü menhiyatı yaparak doğruluktan uzaklaşmışlardır. Gerçi sonra anlaşılmıştır ki, gittikleri yol gibi saf Müslümanlara gösterdikleri hedefler de aldatmaca imiş.

Gösterdikleri hedefler sadece Müslümanları avlamak için ihdas ettikleri yemlermiş. Gerçek hedefleri geç de olsa anlaşılmıştır. Asrımızın büyük oyun kurucuları olan Batılıların Türkiye’yi işgali ile Türkiye’nin hamiliğini yaptığı, yardım ettiği ve böylece batının karşısında Türklerin ve Müslümanların bir ve beraber olmasının önüne geçmek gerçek hedefleridir. Batılılar bunu açıktan değil ifade ettiğimiz gibi içeriden satın aldıkları kişiler marifeti ile gerçekleştirmektedirler. Bu konuda en açık örnek FETÖ’dür. Onların zararları sadece Türkiye’ye değil tüm dünya Müslümanlarına olmuştur.

Dünya zıtlıkların yeri olup güzel çirkin ve iyi kötü iç içe olduğu gibi doğru ve yanlış da hep iç içedir. Tercih insanın kendisine kalmıştır ve tercihini kullanarak yönünü belirler. Kimse bunu ne kadere ne de başka bir nedene bağlayabilir. İş külli irade noktasından bakıldığında şüphesiz Allah’ın dediğinin dışında hiçbir şey gerçekleşmez. Ancak irade eden ve dileyen, tercihini yönlendiren de insanın bizzat kendisidir. Bundan dolayı da insan asla sorumluluktan kurulamaz. Aklını, mantığını kullanarak iyiyi ve doğruyu tercih edip, kötü ve yanlıştan uzak durmalıdır.

İnsan ne melektir ne de şeytandır. İnsan sahip olduğu iradesi ve yapıp etmeleri ile makam olarak büyük melekler hariç meleklerden daha üstün bir seviyeye çıkabileceği gibi şeytanı da şeytaniyette geçebilir. Eşref-i mahlukât olan insanın en faziletlileri olan peygamberler doğrulukta da insanlara örnek teşkil etmişlerdir. Özellikle de dört büyük melekten de daha üstün konumda bulunan Hz. Muhammed (s.a.v.), âlemlere rahmet olup, güzel ahlakı tamamlama görevi ile vazifelendirilmiştir. Özü ve sözü bir olan Hz. Peygamber, Allah’ın Kur’ân’da emrettiklerini ilk olarak kendisi tatbik etmiş ve doğrulukla ilgili de şöyle buyurmuştur:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip, yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr, 105)

Demek ki iyiliğin başlangıcı doğruluktan geçmekte ve Cennet’e girebilmenin yolu da doğru olabilmektedir. Tam tersi de insanı ebedi şekavete götürmektedir. Bu açıdan fani, geçici ve bekasız olan şu dünyadan insan mutlaka gidecektir ve sonuçta ya mükafat ya da ceza görecektir. Öyle ise insana düşen ve aklının gereği doğruluktan ayrılmayarak söz ve fiillerine dikkat etmesi gerekir.

İnsan hata yapabilir ve kısmi olarak da olsa doğruluktan uzaklaşabilir mi? Yukarıda ifade ettiğimiz gibi insan melek değil ki hata yapmasın, Peygamber değil ki hatadan masum olsun. Evet insan her konuda olabileceği gibi doğrulukta da hata yapabilir. Böylesi bir durumda insan geri adım atabilmeli, özür dileyebilmeli ve yanlışını düzeltmenin yollarını araştırmalıdır. Ancak bazı yanlışlar bazı suçlar gibi kamuya mal olursa bunun telafisi gerçekten zordur.

Özellikle günümüzde sosyal medyada yapılan paylaşımlara bakıldığında doğru olmayan, yalan yanlış sözlerin ve haberlerin dolaşımda oldukları görülmektedir. Kişilik haklarını ihlal eden bu yanlışların bilinmelidir ki kul hakkı olduğundan dolayı affı ancak hakkının ihlal edildiği kişinin affına bağlıdır. Bildik tanıdık olsa ihtimaldir ki, onlardan helallik istenebilir. Ancak tanımadığımız halde, doğruluğunu hiç araştırmadan yapılan paylaşımlar insanın ebedi hayatını mahvedebilir. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Her duyduğunu söylemesi, kişiye yalan olarak yeter!” (EbûDâvûd, Edeb, 80)

Bu gibi paylaşımlar sosyal hayat içerisinde fitnenin doğmasına zemin hazırlar ki, fitne katilden daha zararlıdır.

Her bir alanda doğru olmak gerektiği gibi ticarette de doğru olmak icap eder. Karşıdakini aldatarak haksız kazanç elde etmenin ne denli yanlış olduğunu Hz. Peygamber’in şu ikazından anlıyoruz: Allah Resûlü Medine pazarında dolaşırken bir buğday yığınının yanına gelir. Elini yığının içine daldırınca parmakları ıslanır. Satıcıya, bu durumu sorar. O da üzerine yağmur yağdığını söyler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle der: “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? Kim aldatırsa benden değildir.”(Müslim, İman, 164)

Tabii ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ancak o takdirde bu yazının boyutunu aşar.

Özetle şunu ifade etmek gerekir ki, ister âyetlerde ister ise hadislerde ısrarla doğruluk emredilir ve yalandan ve yalancılıktan da şiddetle kaçınılması istenir. Müslümana düşen sadece bilmek değil bunu hayatına aktarmaktır. Kişi bir ilacın hastalığına iyi geleceğini bildiği halde, ilacı kullanmaması onu iyileştirmeyeceği gibi, doğruluğun iyiliğe götürdüğünü bilmesi doğru olmadığı sürece kişiyi iyiliğe ulaştırmaz.

Şahıs olarak, aile ve toplum olarak, millet ve âlem-i İslam olarak kurtuluşumuzun ilk reçetesi doğru olmak ve istikamet üzere bir hayat yaşamaktır. Doğruluktan uzak olan her toplumun geleceği karanlıktır. Karanlıktan kurtulmanın yegane çaresi de Allah’ın gösterdiği dosdoğru yolda hareket etmek ve yanlış yolları terketmektir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.