Kudüs denilince herkesin aklında bir şeyler canlanır fakat o bereketli toprakları gördükten sonra aklınızda canlanan şeylerin bir hiç olduğunun farkına varırsınız. Kudüs’e gitmek, insanın kalbine dokunur ve hayata bakışına farklı bir boyut kazandırır. Kudüs’e gittiğimiz zaman ki bizle, döndüğümüz zaman ki biz asla aynı kişi olamayız.
Kudüs manevi olarak ruhumuzu besleyen üçüncü kutsal mekândır. Kudüs’ün sokaklarında gezerken, Mescidi Aksa’ya doğru yürürken hissettiğimiz huzuru çok az yerde hissederiz. İnsanların bizim Türkiye’den geldiğimizi anlaması, bakışlarındaki ve sohbet etmeye başladığımız andaki samimiyet ile mutluluk insana hiç olmadığı kadar huzurlu hissettirir. Kendimizi yabancı bir ülkede değil de ülke içinde başka bir bölgeye ziyarete girmiş gibi hissedebiliriz.
Ziyarette bulunurken tarihimizden ve dedelerimizden birçok ize rastlamak mümkündür. Kudüs’ün en dışındaki büyük ve ihtişamlı surları Kanuni Sultan Süleyman yaptırmıştır. O surları gördüğümüz zaman hayranlığımızı asla gizleyemeyiz. Ayrıca giriş kapılarından en büyüğü olan Şam Kapısı da Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Oradaki ihtişam, yine insanı kendisine hayran bırakacak kadar güzeldir. Kapılardan geçtikten sonra Mescidi Aksaya hemen ulaşamazsınız. Sağa ya da sola giderek mahallelerden, dar sokaklardan geçersiniz.Bunun amacı ise işgale gelen askeri oyalamak ve Mescidi Aksa’yı korumaya almaktır. Bu sokaklarda bir tarih koridorundaymışçasına ilerleriz.
Mescidi Aksa’nın içine girdiğimiz zaman kalp çarpıntımızı kulaklarımızda hissedebiliriz. Mescidi Aksa dediğimiz yer sarı kubbeli cami değildir. Mescidi Aksa 144 bin metre karelik alanın hepsidir ve içinde mescitler, çeşmeler ve kütüphane bulunmaktadır. Bunların en merkezinde sarı kubbeli cami, Kubbet’üs Sahra bulunmaktadır. Bu alan içerisinde hiçbir şey yapmasanız bile oturup mescitleri, insanları izlemek size huzuru ve mutluluğu fazlası ile hissettirecektir.
Kudüs denildiği zaman insanın aklına gelen ve yüreğini yaralayan bir şehir vardır ki orası da El-Halil’dir. İşgali, zorbalığı, yokluğu en net gördüğümüz yerdir. Küçücük çocukların yanımıza gelerek parlayan gözlerle bizlere bakması ancak hiçbir şey yapamamamız da çaresizliği iliklerinize kadar hissetmemize sebep olacaktır. Peygamber kabirlerinin bulunduğu El-Halil Camiine girdiğimiz zaman, tarihimizden birçok ize rastlayıp hem gururu hem de hiçbir şey yapamıyor oluşumuzun utancını aynı anda yaşarız.
Kudüs’ü anlatmak saatler, günler hatta yıllar sürer. Kudüs’ü dinlersin ancak onu anlamak için önce onu yaşamak gerekir. Her Müslümanın Kudüs için yapacağı iki şey vardır. Birincisi; Kudüs’e gitmek. Bunun için önce gitmeye niyetlenmek gerekir, eğer gitmeye niyetlenir isek Kudüs bizi tanır ve bizi çağırır. Rabbim nasip ettiğinde de tüm kapılar açılır ve kendimizi Kudüs’te buluruz. İkincisi ise; yapabildiğin en iyi şeyi Kudüs için yapmaktır, öğrenciysen Kudüs’ü öğren, öğretmensen Kudüs’ü anlat gibi. Herkesin cevabı içinde olan bir soru; “Ben Kudüs için ne yapabilirim?”
Bunları yapabildiğimiz zaman Peygamberimizin hadisinde geçen; “Kudüs’e gidin gidemiyorsanız kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin” sözüne uymuş oluruz. Kudüs’ü okuyalım, dinleyelim, araştıralım ve gitmeye niyetlenelim ki hayata bakış açımız olumlu yönde değişsin.
Kudüs’e bir defa gidilir, sonrakiler hep dönüştür. Çünkü kalbimiz Kudüs’te kalır..