Türkiye’de ( Cumhuriyet tarihimiz kast edilmektedir) devamlı suretle Muhafazakârlaşan dindarların iktidarı olmuştur. Dindarların iktidarı asla olmamıştır. Dindarların (Mütedeyyinlerin) iktidarı mümkün müdür? Mümkün ise onu kim ya da kimler temsil etmektedir? Bu mesele ciddi manada ne Sosyolojik ne Siyasal açıdan masaya yatırılmamıştır. Aynileşen bu iki kavram ( Muhafazakârlık- Dindarlık) asla aynı değildir ve kesinlikle çatışır.
Bu anlamda gerek dindar gerekçe İslamcı tanımlaması ile bilinen yakın dönem entelektüellerimiz de bu ayrıma çok dikkat çekmişlerdir. Bu ayrıma dikkat çekip demek istediğimi çok daha manidar ifade eden isimlerden biri de Merhum Akif EMRE idi (Allah ona rahmet etsin). Ben yazımda uzamaması adına bir tek Akif EMRE’nin birkaç örneği üzerinden konuya cürmümce açıklık getirmeye çalışacağım. Merhum Akif EMRE şahsımın üstte yaptığı tespiti destekler mahiyette 2010 yılında yapılan mülakatında şöyle diyor;
“Geldiğimiz süreçte İslamcılığın diri düşünsel ve aksiyoner karakterini tehdit eden büyük kırılmalardan biri muhafazakârlaşmadır.”
Ve bu tespiti yaptıktan sonra 2017 yılında vefatına çok yakın zamanda (bu arada Muhafazakâr iktidar dahada kökleşiyor) şu tespiti ifade ediyor;
“Kapitalist ve modern dünyayı sorgulamadan seküler ve Müslüman robotik toplum modeli tuzağı İslam dünyasının önündeki en büyük sınavdır.