Dünya büyük bir virüs tehdidi altındayken, her gün çok sayıda insan vefat ederken, bizde bazı akl-ı evveller farklı projelerini hayata geçirme derdindeler.
Önce, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 23 Nisan vesilesiyle çocuklara dağıtmış olduğu broşür gündeme düştü. Bu broşür, birçok noktadan ciddi bir proje yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. Eğitim çağında olan çocuklara, herhangi bir dine inanmak zorunda olmadıkları veya dinlerini değiştirebileceğini anlatıyor.
CHP’li İmamoğlu’nun anlaşılan İslam ile bir sorunu var. O yaştaki çocuklara ateistliği veya başka dine geçme fikrini hangi mantıkla sunar? 23 Nisan 1920’de dini bir program çerçevesinde, İslam dinini yüceltme maksadıyla açılmış bir meclisin kuruluş yıldönümüyken, bu soytarılar İslam’ı bitirmenin hesabını yapıyorlar.
Almanya’nın yıllardır güttüğü bir proje var. Bu proje, Müslüman Türkiye içinde bir bölünmenin zeminini oluşturmayı amaçlamaktaydı. Aleviliği İslam dışında bir din olarak ortaya koymak ve din savaşlarının önünü açmak gibi tehlikeli bir adım.
Bu bağlamda Avrupa ülkelerinde Alevi dernekleri desteklenmekte ve ayrı bir din olduğu yönünde propaganda yapılmaktadır.
İmamoğlu’nun çocuklara dağıttığı broşürde İslam ile Aleviliğin ayrı dinler olarak sergilenmesi de ayrı bir garabet. Burada en büyük saldırı, Alevilere yapılmış olmaktadır. Ali’siz Alevilik projesi adım adım hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu noktada Alevilerin ciddi bir tepki göstermesini bekliyorum. Dinin ismi İslam’dır. Mezhep ve meşrepler ayrı dinmiş gibi ortaya konulmamalıdır. Eğer böyle bir şey yapılıyorsa, burada bir kötü niyet olduğu net bir şekilde görülmelidir.
FETÖ’nün dinlerarası diyalog projesinin İstanbul baş temsilcisi Ekrem İmamoğlu, kendine verilen görevi iyi bir şekilde yerine getiriyor. Lakin kendisi de Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çıt çıkmıyor. Yoksa aynı projenin bir taşeronu da kendileri mi oluyor?
Aynı broşürde, demokrasi için seçimin şar olduğu, lakin yeterli olmadığı ibaresi de yer almaktadır. Teorik ve bilimsel bir tartışma yapılsa ve demokrasinin nasıl olması gerektiği üzerinde münazara yapılsa, bu soru belki anlamlı olur. Fakat küçük yaştaki çocuklara, sandığın gerektiğinde bir şey ifade etmeyeceği aktarılıyorsa, burada büyük bir sorun var demektir. Yıllardır darbeci tiplerin kullandıkları argümanların bu şekilde dile getirilmesi, Gezi vari darbe girişimlerine teşvik anlamını taşımaktadır.
Gerekli gereksiz her konuda konuşan sayın Kılıçdaroğlu, söz konusu broşüre dönük tek kelime edememişse, geçmiş olsun CHP’ye. Atatürk’ün CHP’si, FETÖ’nün CHP’sine dönmüş demektir.
Diyanet İşleri Başkanı’nın vermiş olduğu Cuma Hutbesinde, zina, eşcinsellik gibi sapkınlıkların tehlikesi üzerinde durması, aynı kesimlerin yine harekete geçmesine neden oldu. Yıllarca Türkçe Kur’an okunsun ki, millet doğru anlasın diyenler, Kur’an’ın hükümleri Türkçe olarak dillendirilince kudurmuşa döndüler.
Bir taraftan fikir özgürlüğünden bahsedenler, diğer taraftan bir din adamının, dinin emrettiklerini dillendirmesinden dolayı saldırganlaşmaktadırlar.
Beyler! Siz istemiyorsunuz diye, Allah’ın emirlerini dillendirmeyelim mi? AB standartlarında mı yoksa Kur’an’ın buyruklarında mı konuşmalı bir din adamı?
Yıllarca bu milletin manevi ve milli bağlarını ortadan kaldırmak için her türlü girişimi yapanlar, LGBTİ’lilerinonursuzluk gününü birlikte kutlayanlar, Allah’ın emirlerinden rahatsız oluyorlar.
Biz sizin sapkınlıklarınızdan rahatsız olmayacağız, ama siz bizim dinimizin gereği olan görüşleri dillendiremeyelimistiyorsunuz. Ama kusura bakmayın. Biz sizin ahlaksızlıklarınıza ortak olmak zorunda değiliz.
Allah’ın lanetlediği şeylerin savunusunu yapamayız.
Başta Ankara ve İzmir Barosu olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’a ciddi bir saldırı kampanyası başlatılmıştır. Yapılan açıklamalarda İslam’a dönük çok ağır ithamlarda bulunmaktan da utanmıyorlar. CHP’li bazı isimlerin de aynı saldırıya ortak olmaları nedense artık kimseyi şaşırtmıyor.
İslam’ın emirleri, sadece Müslümanları bağlamaktadır. Bundan birilerinin rahatsız olmasına gerek yoktur. Yaşam tarzı söylemi ile kendi ahlaksızlıklarını meşrulaştırmaya çalışanlar, uzun yıllar Müslümanların yaşam tarzına saldırılırken, ne yapıyorlardı? Kendine özgürlük isteyenler, Müslümanlara saldırmaktan hiç geri durmamışlardır.
Burada tek sorumlu CHP değildir. AK Parti’nin de ciddi bir sorumluluk ve vebali vardır. Avrupa Birliği adaylığı yolunda atılan adımlar ile bu tür ahlaksızlıkların yolu daha fazla açıldı. Aile dağıtılırken, ahlaksız yaşam tarzı meşrulaştırıldı. Zina suç olmaktan çıkarıldı. Şimdi birileri çıkarak, aman efendim bu düzenlemenin gayesi şuydu gibi zırvalayacak olursa, ancak kendini kandırır.
Bütün bu ahlaksızlığa hukuki altyapıyı oluşturan İstanbul Sözleşmesi bir an önce uygulamadan kaldırılmalıdır. Neslin korunması, devletin en önemli görevlerinden biridir. Bu bağlamda adımlar atılmalıdır.
Aile Bakanlığı, boşanmayı kolaylaştırıcı ve teşvik edici olmaktan ziyade, aileyi koruyucu bir amaçla yeniden yapılandırılmalıdır. Boşanmanın bu kadar teşvik edildiği bir sistemde, sağlıklı bir aile yapısı oluşturulamaz. Erkekleri her fırsatta evden uzaklaştırarak sorunların çözülmesini değil, ahlaksızlığın teşviki sağlanmış olmaktadır.
